Erdemli şehir

Ahmet Doğan İlbey

(Câhil şehir yazısı yaşadığımız şehirlere dair bir ikazdı, fakat ruhumuzu karattığı da muhakkak. Ferahlamak için “Erdemli şehir” yazısını bir daha takdim etmeyi lüzumlu bulduk)

 

Modern, yâni barbar ve bâtıl şehirlerin hâkimiyet ve saldırılarından insanlığımızı kaybetmek üzere olduğumuz bugün, Fârâbî’nin El-Medinetü’l-Fâzıla (Millî Eğitim Yay.) adlı kitabında anlattığı “fâzıl şehir”i, yâni erdemli şehri öğrenmeye, bu vasıflara sahip şehirde yaşamaya ne kadar ihtiyacımız var.

 

Fârâbî, şehri (devleti) temel olarak ikiye ayırır: Fâzıl (erdemli) şehir (El-Medine’tül Fâzılâ), fâzıl olmayan (erdemsiz) şehir. Erdemli şehir, ahlâkı esas almış, iş bölümü ve sosyal dayanışmanın en mükemmel seviyede olduğu, hukukun ve sosyal adaletin tam olarak uygulandığı, bilgelerin başkan olduğu bir şehirdir.

 

ERDEMLİ İNSAN ERDEMLİ ŞEHİRDE ÇOĞALIR

 

Erdemli insan erdemli şehirle çoğalır. Çünkü erdemli şehir İslâm sanatlarından ilimlerine, kültüründen eğitimine kadar her güzel hasletin merkezidir.  Ona göre şehrin numunesi “medine”dir. Fazilet ve kemâl, onun ifadesiyle “Hayrın efdali ve kemâlin âlâsı” küçük topluluk merkezlerinde değil, Medine ölçülerine sahip şehirlerde elde edilir. Sâkinlerinin mutluluğa kavuşmak gayesiyle birlik oldukları ve yardımlaştıkları şehir, fâzıl, yâni erdemli bir şehirdir. Mutluluğa erişmek gayesiyle inşa edilen her topluluk da fâzıl bir topluluk sayılır. Bütün şehirleri bu gaye ile inşa eden bir millet de fâzıl bir millettir.                                                                                                                              

 

Bu eserden öğrendiğimize göre erdemli şehir “ay altı” ve “ay üstü” hususiyetlere sahip. “Ay altı âlem akıl ve irade sahibi insanın yurdudur.” Burada inşa edilen erdemli şehir bir baştanbaşa erdemli düzenin ve şehrin kaynağı olan “ay “üstü”, yâni ilâhî âlemin devamı ve parçasıdır.                                                                           

 

“Ay üstü” âlemde yozlaşmadan uzak mükemmel bir düzen hâkimdir, “ay altı âlem” ise “madde” ile karıştığından mükemmellikten uzaklaşmıştır. Dinî hayat, dünyevî hayattan ayrı ve kopuk değil, dünyevî hayatın belirleyicisi ve mihveridir. Bu sebeple iki âlem birbiriyle doğrudan irtibatlı olmalı.

Bu ulvî ölçüden dolayı dünyâ ve âhiret saadetinin birlikte gerçekleşeceği şehir erdemli şehirdir. Bunun için erdemli şehrin idarecisi ile “ay âleminin (ilâhî âlem)” idarecisi ve düzeninin irtibatlı olması şart.

 

ERDEMLİ (FÂZIL) ŞEHİR VE TOPLUM İNŞASI          

 

Erdemli şehrin ilk idare ve inşası vahiy ve peygamberler vasıtasıyla başlar. Hz. Âdem’den Hz. Peygamber Efendimiz’e kadar bütün peygamberler fâzıl toplum ve şehir inşa etmişlerdir. Bu ulvî vazifeden dolayı erdemli şehrin düzeni ârif, âlim ve mürşid kişilerin varlığıyla sürmüştür.

 

“Akletme” kabiliyetine sahip insan ruhî bakımdan gerçek saadetin peşinde iken maddî cihetiyle servet ve dünyâ nimetleri gibi kuvvetlerin tesiri altındadır. İnsanın mutluluğa ulaşması toplum düzeni içerisinde mümkün olduğu için ilâhî mutluluğa erişmesini sağlayan bir nizam gerek. Bu nizamın kaynağı “fâzıl şehir”, yâni “erdemli şehir” dir. Mutluluk erdemli şehrin en temel hususiyeti ve özüdür. Erdemli şehir, sâkinlerinin kemalâta, yâni en yüksek derecede mutluluğa ulaşmak için vahyî ölçüler etrafında birbiriyle yardımlaştığı şehirdir.

 

Erdemli şehrin idarecisi “El-Evvel’den ruhu’l-kudüs vasıtası ile gelen vahyi” şeriat, yâni düzen olarak şehirde uygulamaya başlar. Bu düzende hâkim olan irade “el-Evvel’in” iradesidir. Bütün kâinat O’nun iradesinin tecessüm ettiği ve yürürlükte olduğu bir mekâna dönüşür.

 

ERDEMLİ ŞEHRİN DEVLET BAŞKANI (EL-MEDENÎ) BİLGE KİŞİ OLMALI

 

Erdemli şehrin idarecisi bedenen ve ruhen sağlam, zeki, öğrenme ve öğretmeyi seven, dürüst, kendine güvenen, Allah’a inanan, çalışkan kimse idareci olmalı. Bu vasıflara sahip idareciler toplumu erdemli kılarlar. Şehri ve toplumu âlim ve erdemli kişiler idare ettiğinde o şehirde mutluluk hâkimdir.

 

Temeli ve gayesi mutlak saadet olan erdemli şehir adalete dayanır. Adalet erdemli şehrin esaslarındandır. Dolayısıyla erdemli şehrin devlet başkanı (el-medenî) ve sultanı (el-melik)’i “bedenleri tedavi eden doktor gibi nefsleri tedavi eden” bir vasfa ve siyasî güçle birlikte felsefî bilgeliğe sahip olmalı. Ayrıca, şehir halkından “aşağılık” zümreleri uzaklaştırması ve faziletleri yerleştirecek ustalığa sahip olması gerek.

 

Erdemli şehrin idarecileri bu vasıflara sahip değilse toplum mutsuzdur. Mutluluğa ulaşmak için inşa edilen her şehir erdemli şehirdir. Erdemli şehirde mutluluğa erişmek gayesiyle çalışan millet “erdemli bir millet” tir.

 

Şehrin “âdil” olmasını sağlayacak idarenin birinci şartı “hikmet” tir ki, “medeniyet” mânasına da gelir. Hikmet, idarenin bir parçası olmaktan çıkarsa, Diğer şartlar yerine getirilmiş olsa bile, erdemli şehir bilge hükümdarsız kalmış olacak, dolayısıyla zaafa uğrayacaktır.

 

Hülâsa, şehir ve toplum Medine kimliğine muhtaç. Sûret ve sîret mânada şimdiki zamanın şehirleri erdemli şehir vasfını hızla kaybediyor. Ruhsuz, câhil, kibirli, cinâî, cimâî kentlere, yâni lâdinî Batı’nın “polis/civilis/city)” kimliklerine dönüşmeye başladı.

 

Varsayalım ki ölüme ve kıyamete bir dakika kalmış olsun; ülkedeki iç ve dış gaileler bitmiyor olsun, en önce, titreyerek, sarsılarak, bu muazzez medeniyet ve necip milletten af diyerek âcilen erdemli şehir ve toplum inşasına başlanmalı; hemen şimdi!

 

Ey azizan!

Bin yıldır hazret-i insanı inşa eden merhamet yüklü muazzez medeniyetimizin varlığının azaldığı ve azaltıldığı kalpsiz modern zamanlardan yüreğiniz daralıyorsa, vicdanınız rahatsızsa kalabalık bir caddeye çıkıp, şair ve hikâyeci Hasan Ejderha’nın aşağıdaki şiirini okuyun, yâni haykırın…

 

“RÜYALARIMI YOLUYORUM

I.

Harmanı yanan bir ihtiyarın
Yoksulluğunca yanıyorum

Onmaz bir yarayım şimdi
Bir yetimin gözyaşında kanıyorum                                                                 

 

Tutturmuşum baharlar diye
Gelmeyen baharın çiçeğiyle oynuyorum

Rüyasına yatıyorum bir çiçeğin
Sonra rüyalarımı yoluyorum

Buz kaplı yüreklere kaçıyorum
Olmuyor, yine de kaynıyorum

Harmanı yanan bir ihtiyarın
Yoksulluğunca yanıp
Gelmeyen baharın
Gelişine ağlıyorum.

II.
Beni bir hangara çekin
Ağlayacağım.

Bahtımı avuçlarımda topladım
Bağlayacağım.

Öyle susuzum ki
Kanmayacağım.

Yaşım, yam-yaşım biliyorum
Yanmayacağım.

Oysa, bir sevgi esintisi gelse
Parlayacağım.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.