Üst üste yaşadığımız FETÖ darbesini çok iyi okumak ve çok iyi düşünmek lazım. “Tek adam” ithamını ve suçlamasını sürekli dile getiren ve Tayyip Erdoğan’a yüklenen, aydın geçinen liboşlar ve her türlü entel ve dantel takımı şunu iyi bilsinler ki, tahammül edemedikleri, “Tek adam”, “Uzun adam”, eğer elbirliğiyle yaptıkları ihanetle devrilirse, başlarına öyle bir tek adam gelir ki; FETÖ’nün tek adamlığı, Tayyip Erdoğan’ın “tek adam”lığına benzemez.
Bu kadar video görüntülerindeki çılgınlığı, meczupluğu ve beddua seanslarından bildiğiniz haliyle, eğer bu darbelerde muvaffak olsaydı, hiç kimsenin hayatı eskisi gibi olamayacaktı. Kimse şu yaşadığı hayat standartlarında yaşama şansını bulamazdı. Her şey ters yüz olur, dünyada eşi emsali görülmeyen, Gülen’in ütopyasına göre çılgın yapılanmalar ve uygulamalarla, her şey tepe taklak olurdu, kan gövdeyi götürürdü. Dünyada mevcut sistemlerin hiçbirisine benzemeyen nevzuhur bir yeni sistem ortaya çıkardı.
Tıpkı çarlık Rusya’nın durumundan, komünist Rusya’nın durumuna geçildiği gibi; o güne kadar dünyanın hiç bilmediği ve tanımadığı bu sistem ve bu uygulama, bütün dünyayı şaşkına çevirip, büyük beklentiler vaat ederek, bütün dünyaya kanser gibi hızla yayılıp her şeyi altüst edip, insanlığı mahf-ı perişan etmişti.
Gülen’in de bu darbe kalkışmasıyla başlayan çılgın ütopyası, Türkiye’yi ve bütün dünyayı yeniden şekillendirmeye yönelik, çılgın bir projedir. Türkiye 40 parça olur, Suriye ve Irak’ı geçecek felaketlere maruz kalır, Türkiye diye bir şey kalmazdı.
Gülen’in bu çılgın ütopyası ve Amerika’nın acımasız hırsı ve istilacı anlayışıyla, bütün dünya tek bir merkezden karma bir din anlayışıyla, şeytani bir yönetimle, bambaşka bir aşamaya doğru sürüklenirdi.
“Kainat İmamı” ve “Kutbul Aktab”, “Kutbul İrşad” diye yazılarından anladığımıza göre, bütün dünyayı içten ele geçirme ve dünyanın yönetimini tek elden yapma toptancılığı hayaliyle, her türlü çılgınlığı ve darbeyi öbür ülkelerde de kesinlikle yapmakta tereddüt etmezdi.
Bu işin Türkiye’de olduğu gibi, oralarda da altyapıları yapılıp, 20 yıldır planlar, projeler geliştirilmekte ve canlı bombalardan daha tehlikeli, “kamikaze” elemanlar, hem Türkiye’de, hem de yurtdışında bulunmaktadır. Daha önceki yazılarımda söylediğim gibi, birinci tehlike askerin içindeki uyuyan hücrelerdi ve düğmeye basıldı, darbe girişimi yapıldı.
Yurtiçi ve yurtdışındaki jeopolitik evliliklerle akrabalık bağları kullanılarak, çocukları ve torunları, aile bağları ile sıkı bir yapılanmayla birbirine bağlanmış; tespiti ve çözülmesi mümkün olmayan, Siyonizm, Masonluk, İllüminati ve Tapınakçılardan bile öte, korkunç bir proje ile karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım.
Şimdilik yapılan bu darbe kalkışması, Allah’ın izni ve inayeti, milletimizin feraseti ve fedakârlığı, şehitlerimizin ruhaniyeti ile; böyle bir profesyonel darbe harekatına karşı Yüce Rabb’imiz bizleri ve ülkemizi korudu.
Şimdi bu çok büyük düşman projeye karşı, “Biz bu felaketi atlattık, bu darbeyi bitirdik” deyip, kendi kendimizi teselli etmenin bir manası yok, olayın vahametini ve ciddiyetini anlayıp, şapkayı, takkeyi önümüze koyup, başımızı iki elimizin arasına alıp, elbirliğiyle her görüşteki ve anlayıştaki vatandaşlarımız, işadamları ve devlet adamlarıyla birlikte bu tehlikenin büyüklüğüne göre çareler aramalı ve projeler geliştirilmeli ve hemen uygulamaya başlanmalıdır.
Elbette ki, milletimiz canını, seve seve bu uğurda verir, verebilir ve verecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Fakat bu milletin “Kuvay-ı Milliye” organizasyonu olarak, bütün kurumlarda yapılanıp organize edilmesi, milis kuvvetleri haline getirilmesi, sivil toplum örgütleri ile koordineli bir şekilde, ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini, karşı koyma projeleri ve eğitimine hazırlanıp, olağanüstü durumlardaki her tarafı kontrol edecek birimler haline getirilmesi ve en samimi insanları rütbesine ve bürokratik sırasına ve siyasi konumuna bakmadan, bunların karşısına dikilecek yerlere getirilip, fevkalade bir projeler geliştirilmesi aciliyeti vardır.
2005 yılındaki kitabımda yazdığım şekliyle; “askeriyenin içerisinde yüzde 45, yargının içinde yüzde 60, polis teşkilatında yüzde 75” dediğimiz bu oranlar, kesinlikle hafife alınmamalıdır. Şu anda tasfiye edilen, görevinden alınanların altında, daha en az 10 kademe olarak, stoklanmış stepne elemanlar vardır.
Bu stepne elemanların, görevden alınanların yerine gelebilecek olması ihtimali çok yüksektir.
Ayrıca polis teşkilatındaki yapılanma, askeriyedeki yapılanmadan daha yüksek orandadır.
Bu orandaki polis teşkilatı yapılanması ile askeri kontrol altına alıp uzun süre tutmak, başka büyük tehlikeleri meydana getirebilir.
Peygamber Efendimiz (SAV) harbe gittiği zaman, savaşın en kızgın zamanın da bile, bir manga namaz kılar iken, diğer manga silahlı çatışmaya devam etmekteydi. Buradan anlıyoruz ki, cenk etmek de namaz kılmak kadar önemli bir ibadettir. İkisi birbirinden ayrılmaz.
Yani akıl ve mantık, kalp ve kafa, namaz ve cenk, iç içe ve yan yana olmalıdır.
Sadece meydanlardaki halkın coşkusuyla, meydanlarda kılınan namazlar ile bu korkunç yapılanmaya karşı yeterli bir tedbir alınmış olamaz.
Bu heyecan en kısa zamanda sistemleştirilerek ve sivil toplum örgütleri, Kuvay-i Milliye ruhuyla, kurumların ve devletin gözleri, kulakları olarak, çalışabilecek, ikinci bir yedek otokontrol sistemi ve emniyet subapları misyonunu yüklenecek güvenilen insanlar, müfettişler, raportörler bulunmalıdır.