ABD Başkanı Donald Trump, göreve başladıktan sonra ABD'nin dış politikasında gözle görülür bir değişiklik gerçekleştiremese de yeni krizlerin ortaya çıkmasına kapı araladı. Kuzey Kore, Rusya ve İran ile karşı karşıya gelen Trump yönetimi müttefikleri ile de sorun yaşadı. 20 Ocak'ta göreve başlayan ABD Başkanı Donald Trump, ABD'nin dış politikasında gözle görülür bir değişiklik gerçekleştiremedi. İran ile imzalanan nükleer anlaşmaya karşı çıkan, Japonya ve diğer Asya ülkeleri ile imzalanan TTP anlaşmasını iptal eden Trump, NATO'nun varlığını da sorguladı. Trump'a yakın olan isimlerin Rusya ile bağlantısı ve Esed rejimine yönelik operasyonu Rusya-ABD ilişkilerini etkiledi.
BBC Türkçe'de yer alan habere göre Trump göreve geldikten sonra uluslararası alanda birçok şey değişti. Kuzey Kore, Rusya ve İran ile karşı karşıya gelen Trump yönetiminin müttefikleri ile de bazı sorunlar yaşaması dikkati çekiyor.
Kuzey Kore ile nükleer gerilim Donald Trump'ın başkanlığı Asya'da bazı önemli güvenlik meselelerini tartışmaya açtı. Göreve başlamadan önce Tayvan'la ilgili açıklamaları Çin'i şok eden Trump'ın Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da Çin'in Güney Çin Denizi'nde inşa ettiği yapay adalara erişimi engellemekten bahsederek Çin medyasının "ABD ile askeri çatışma" senaryolarını yazmaya başlamasına yol açmıştı. Trump, Japonya'nın da Güney Kore'nin de ABD'ye fazlasıyla bel bağladığı söylemiş, hatta bu ülkelerin kendi nükleer silahlarına sahip olmasının faydalarından bahsetmişti. Öte yandan bölgenin haydut devleti Kuzey Kore de kendi nükleer silahlarını geliştiriyor. Trump, öncüllerinin aksine, bu hedefin önüne geçme göreviyle baş başa. Barack Obama döneminde "stratejik sabır gösterme" politikası ile Kuzey Kore'yi yaptırımlar aracılığıyla köşeye sıkıştırma, Çin'den de aynı uygulamayı talep edip bunun uygulanmasını bekleme yöntemi denenmişti. Fakat Trump'ın yardımcısı Mike Pence, "stratejik sabır dönemi bitti" dedi. Trump yönetimi "tüm seçeneklerin masada olduğunu" söyledi ve yarımadaya bir "armada" göndermeye karar verdi. Bu hamleye Kuzey Kore'den sert tepki geldi, ülke haftada bir yeni roket testi yapacağını açıkladı. Fakat Trump'ın armada açıklamasından 10 gün sonra ABD Donanması'nın Kore'ye değil tam tersi yöne gittiği ortaya çıktı. Beyaz Saray gemilerin Kore yarımadasına doğru gitmeye devam ettiği konusunda ısrar etse de Donald Trump Çin'e, Kuzey Kore'ye karşı harekete geçmesi için baskı yapmayı tercih etti. "Çin Kuzey Kore'nin ekonomik can suyudur. Kolay olmayacağını bilsek de Kuzey Kore sorununu çözmek isterlerse çözeceklerdir." Trump'ın bir sonraki amacı bilinmiyor fakat bu öngörülemeyen başkanın dünyanın en öngörülemeyen ülkesiyle başa çıkmak için attığı ilk adımlar önümüzdeki yıllarda da görme ihtimalimiz yüksek olan parlama noktalarını ortaya çıkardı.
İşbirliği-rekabet ikilemi: Rusya ile ilişkiler ABD'deki başkanlık kampanyası sırasında Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i güçlü bir lider olarak övüyor, iyi bir ilişki geliştirmek istediğini söylüyordu. Fakat bu, ABD istihbarat kurumlarının, Demokrat Parti'nin e-postalarının hacklenmesinin sorumlusunun Rusya olduğunu göstermesinden önceydi. Donald Trump da sonunda bunun gerçek olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Rusya'nın elinde Donald Trump'a dair uygunsuz görüntüler olduğu iddiası da Trump hakkında iğneleyici sorular sorulmasına yol açtı. Fakat Trump bunların yalan haber olduğunu söyledi. Yine de Trump yönetiminin Rusya'yla bağlantıları peşini bırakmadı. Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn, göreve başlamadan haftalar önce Rusya'nın ABD'deki elçisiyle gerçekleştirdiği konuşmalar yüzünden istifa etmek zorunda kaldı. Donald Trump ise Putin'e güvenerek göreve başlamak istediğini fakat bu hislerinin sonsuza kadar sürmeyeceği uyarısında bulundu. Hisleri gerçekten de sonsuz kadar sürememiş gibi gözüküyor. Suriye'de rejimin kimyasal silah kullandığı iddiaları sonrası Rusya'nın Suriye'ye desteğe devam etmesinin ardından ilişki kötüleşmeye başladı. Öyle ki Donald Trump "Rusya'yla ilişkimizde en kötü dönemi yaşıyor olabiliriz" dedi. İki ulusun ilişkilerini geliştirmesinin "müthiş bir şey" olduğunu söyleyen Trump, yaşananların ise bunun tersi olabileceğini ifade etti.
NATO ile yeni dönem Donald Trump başlangıçta, 60 yıldan uzun bir süredir ABD dış politikasının temel taşı olan NATO'yu sert bir şekilde eleştiriyordu. Örgüt hakkında "köhne" diyen Trump, NATO üyelerinin ABD'nin cömertliğinden faydalandığından şikayetçiydi. Şubat ayında Savunma Bakanı James Mattis NATO üyelerini uyararak savunma harcamalarını GSYH'lerinin yüzde 2'sine çıkarmadıkları takdirde ABD'nin anlaşmaya olan sadakatini gözden geçireceğini ifade etti. Donald Trump, açıklamalarının "örgüte para akmasını sağladığını" iddia etse de analistler 2014 yılında imzalanan bir anlaşma ile ülkelerin halihazırda örgüte yaptığı katkıları artırdığına dikkat çekiyor. Nisan ayındaki ortak basın toplantısında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ABD Başkanı'na konuyu gündeme getirdiği için teşekkür etmiş, "İttifakın yükünün paylaşılması konusundaki güçlü açıklamalarınızın etkilerini hepimiz görüyoruz" dedi. Trump ise NATO'nun "artık köhne olmadığını" söyledi, terörizm tehdidinin ittifakın önemini artırdığını ve üyelere "ortaklar" Irak ve Afganistan'a daha fazla yardım etmesi gerektiğini açıkladı.
Suriye'ye ilk askeri hareket Başkan Obama ABD'nin Irak ve Afganistan'daki savaşlarını bitirmesi için seçilmişti ve Orta Doğu'da bir başka savaşa daha müdahil olmakta son derece isteksizdi. Öyle ki Suriye'de katliamların vahşi boyutları ortaya çıktığında bile askeri bir hamlenin bedeli büyük bir hata olacağını düşünüyordu. Obama askeri müdahale yerine insani yardım verme, ılımlı muhaliflerin bir kısmını destekleme, ateşkes için çabalama ve Esad'ın görevi bırakmasını sağlayacak siyasi müzakereleri hayata geçirme politikasını izledi. Donald Trump da Suriye'de bir ABD müdahalesine karşıydı. Bunun yerine iç politikaya odaklanma çağrısı yapan Trump 2013 yılında "Suriye'yi boşverin, ABD'yi tekrar yüceltelim" diye bir tweet atmıştı. Bu yüzden Trump'ın bu ay Suriye'ye füzelerle saldırı emri vermesi büyük bir dönüş oldu. Trump ise Suriye hükümetini sorumlu tuttuğu kimyasal saldırının fikirlerini değiştirdiğini söyledi: "Çocuklara yapılan o saldırı beni çok etkiledi." Bu, ABD'nin Suriye rejimini hedef aldığı ilk saldırı oldu ve o güne kadar izolasyonist olarak görülen ABD Başkanı'nın politikalarında olağanüstü bir değişim olarak görüldü. Suriye'ye saldırıdan yalnızca günler sonra Trump yönetimi Afganistan'daki IŞİD militanlarını "bombaların anası" olarak bilinen ve ABD'nin daha önce kullandığı nükleer olmayan tüm bombalardan daha güçlü olan bir bombayla vurarak askeri gücünü bir kere daha gösterdi. Artırılan savunma bütçesiyle birlikte ABD dış politikada daha güçlü olarak görülmeye başlandı, en azından şimdilik.
Serbest Ticaret Anlaşmalarının sonu mu? Donald Trump ticaret politikaları ile, ABD'nin dünyanın geri kalanı ile on yıllardır yaptığı ticarette en büyük değişiklikleri gerçekleştirmek için yola çıktı. Trump iş kaybına yol açtığını iddia ettiği ABD, Meksika ve Kanada arasındaki Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nı (NAFTA) iptal etmekle tehdit etti ve hatta Dünya Ticaret Örgütü'nden çekilmeyi önerdi. Seçimi kazandığından beri şirketleri, özellikle de otomotiv şirketlerini Meksika'dan ithal edilen ürünlere yüzde 35 gümrük vergisi uygulamakla tehdit etti. Bunu nereye kadar sürdürecek bilinmese de Trump'ın ilk gününde yaptığı şey, Barack Obama'nın hazırladığı ve dünya ekonomisinin yüzde 40'ını oluşturan 12 ülke arasında imzalanan Trans-Pasifik Ortaklığı'nı (TPP) iptal etmek oldu. Trump'ın bu ticaret politikasının arkasında ABD'de üretimi, iş imkanlarını ve dış ticaret açığını azaltma fikri var. Öte yandan Trump, Çin'i bir "kur manipülatörü" olarak tanımlama sözünden geri adım attı. Trump eğer bu sözünü gerçekleştirseydi iki ülke arasında büyük bir ticaret savaşı başlayabilirdi. İklim değişikliği politikası sil baştan Donald Trump göreve başladıktan sonra 100 gün içinde Paris İklim Anlaşması'nı "iptal etme" sözü vermişti. Bu henüz olmadı ve üst düzey danışmanlarının mesele hakkında uzlaşamadıkları yönünde haberler yayınlandı. Fakat yine de Başkan Obama tarafından uygulamaya koyulan iklim değişikliğini önlemeye yönelik düzenlemelere büyük darbeler vurdu. Mart ayında eyaletlerin enerji santrallerini denetlemesini zorunlu kılan Temiz Enerji Planı'nı iptal eden bir kararnameye imza attı. Trump, bu adımla ABD'nin enerji bağımsızlığını ve daha fazla istihdamı güvenceye almak istediğini söyledi. Çevreci gruplar ise bu adımın en ülkede hem dünyada ciddi sonuçları olacağı uyarısında bulundu. Donald Trump, insan kaynaklı iklim değişikliğine yönelik bilimsel verileri defalarca reddetti ve bunun bir "kurgu" olduğunu söyledi. Öte yandan pek çok konu gibi bu konuda da birbiriyle çelişen açıklamalarda bulundu. New York Times'a Kasım ayında verdiği bir söyleşide insanların aktiviteleriyle iklim değişikliği arasında "bazı bağlantılar" olduğunu kabul etti ve "Paris Anlaşması'na bakacağım" dedi. Fakat Trump bunu gerçekleştirmek istese bile ABD yasal olarak 4 yıl boyunca Paris Anlaşması'na sadık kalmak zorunda. New York Times'a göre Trump'ın iklim değişikliği konusundaki politikaları tamamen silmek isterse önünde çok fazla yasal engel bulacak. Trump'ın muhalifleri ise iklim değişikliği konusunda atılan geriye dönük adımların, sera gazı etkisi olan gazların salımını azaltmakta isteksiz olan dünya liderlerini cesaretlendirmesinden endişeleniyor.
İran yeniden 'Şer ekseninde' Başkan Obama için İran'ın nükleer silah üretmeme taahhüdü karşılığında bu ülkeye yönelik yaptırımların kaldırılmasına yönelik anlaşma "tarihi bir öneme sahipti". Fakat Cumhuriyetçi çekinceleri dillendiren Donald Trump bu anlaşmanın "en kötü müzakere edilmiş anlaşma" olduğunu düşünüyor. Trump, bu anlaşmanın iptalinin "bir numaralı önceliği" olduğunu söylese de tam olarak ne yapmak istediğini açıklamadı. ABD yönetimi kısa süre önce de ABD'nin İran'a yönelik politikasının temelden gözden geçirileceğini duyurdu. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif de buna yanıt olarak Trump'ın anlaşmaya sadık kalması gerektiğini söyledi. Zarif daha önce de bu anlaşmanın birden fazla küresel güçle imzalandığını ve bu yüzden ABD'nin buna sadık kalmak zorunda olduğunu belirtmişti. İran'ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney ise daha net konuştu: "Eğer onlar anlaşmayı yırtarsa biz de anlaşmayı yakarız". İran'la ilişki Donald Trump göreve başladıktan sonra kötü bir seyir izledi. İran'ın balistik füze testinin ardından ABD bu ülkeye yeni yaptırımlar uyguladı. "İran ateşle oynuyor" diyordu Başkan Trump Twitter'da.