Doğu Türkistanlı karındaşlarımız Çin emperyalizmi altında inim inim inliyor. Türkiye'de birkaç sivil kuruluş dışında ciddi bir tepki yok. Doğu Türkistan'da yürekler kan ağlarken, Türklüğün hâdimülharameyn ve cihan devleti olduğu Türkiye'de devlet ve hükümet cephesinde resmî bir telin, bir mesaj ve elçilik yoluyla bir protesto olmayışı üzücü ve düşündürücü… Devlet ve hükümet âdeta sağır Doğu Türkistan Türklerine, yâni Müslümanlarına…
Dahası kötüsü; Türkiye üniversitelerinde tahsil gören pırıl pırıl Doğu Türkistanlı genç kardeşlerimizden ünüversite harcı alındığını öğrenince yüreğimize hançer sokuldu sanki. İslâm âleminin ve soyca Türkî olanların hâmisi, büyüğü, hâdimülharameyn Türkiye Türkleri, yâni Devlet-i Âliyye'nin sahibi Türkiye devletinin Doğu Türkistanlı talebelerden harç alması yakışık değildir. Zulmün, yoksulluğun, ayrılığın, acının, hüznün, hasretin izlerini taşıyan kavruk yüzleriyle bir avuç Doğu Türkistanlı talebe Türkiye üniversitelerinde canla başla okuyorlar. Bundandır ki acılı simalarında sevinç izleri de var. Ne garabettir bu garib karındaşlar ünüversite harcı almak, kanımıza, yâni izzetimize, Müslümanla aynı mânaya Türklüğümüze, İslâm'ın bayraktarı oluşumuza, Peygamberimiz Efendimiz Aleyhisselâtüveselâmı en çık seven millet oluşumuza dokundu, zül geldi. DOĞU TÜRKİSTANLI TALEBELERİN GARİPLİĞİ YÜREĞİMİZİ YAKIYOR Asırlardır Çin zulmünü yaşayan Doğu Türkistanlı karındaşlarımızdan Türkiye'ye gelen son kuşağa karşı mahcup olduk, utandık. Pırıl pırıl Doğu Türkistanlı Mustafa'lara, Abdullah'lara, Abdülmecit'lere “Hakk'a tapan Türklüğün merkezi Türkiye'dir, Anadolu'dur” diyorken, yüzümüz aşağı düştü… “Bizi affedin bir yanlışlık olmalı” dedik… Maalesef doğru çıktı. Mülteci kanunundan faydalanan yüzbinlerce Suriyeli gençler harçsız okuyorlar, Afrika'nın çeşitli ülkelerinden gelen Müslüman kardeşlerimizin harçları vakıflar yoluyla karşılanıyor ve devlet, vakıfları bu faaliyetinden dolayı masraflardan muaf tutuyor… Bütün bunlara seviniyoruz. Fakat Doğu Türkistanlı talebelerden harç alınması bizi derinden üzdü, yüreğimiz yaralandı, Hak tapan Türklüğümüzün bir yanı düştü… Devlet ve hükümet Doğu Türkistanlı talebelerin ibate ve iaşe hizmetini yerine getirdiği gibi harç meselesini de vakıflar yoluyla halletmesi gerek. Devlet ve hükümet bundan böyle Doğu Türkistanlı talebeleri başının üstüne koymalı, herkesi sevip kolladığı gibi bu karındaşlarımız daha çok sevip korumalı, gönlünü almalıdır… Çünkü Doğu Türkistanlı gençlerin garipliği, mazlumluğu çok ağır. Müslümanlıklarında bizden daha titiz olan bu mazlum Türkî karındaşlara sahip çıkılmazsa, kadîm yurtlarda İslâmlaşan Türklüğün âlimlerinden Dîvânü Lugati't-Türk'ün yazıcısı Kaşgârlı Mahmud'un, Barat Hacı'nın, İsa Yusuf Alptekin'in, Abdulehad Barat Mahsum'un, Abdurehim Heyit'in ve yakın zamanda Doğu Türkistan Türklüğünün İstiklâl mücadelesini şiirlerinde dillendiren ve bu uğurda Çin zindanlarında şehit edilen Hürriyet şairi Nurmuhammet Tohti'nin kemikleri sızlar. İSLÂMCILARIN DOĞU TÜRKİSTAN'A İLGİSİZLİĞİ En beteri de nedir biliyor musunuz? Türkiye'de Müslümanım, İslâmcıyım diyen ağırlıklı kitleden, hattâ “Türk milliyetçisiyim” (Türk milliyetçiliğinin de bâtılı var Hak olanı var. Bâtıl Türkçülerin zaten umurlarında değil) diyen siyasî partilerden ve kuruluşlardan Çin elçiliği ve konsolosluğunun önünü dolduracak yüzbinlerce insanın âvazını ve direnişini görememek çok, ama çok acı verici… Eskiden böyle bir vak'a olduğu zaman câmiden çıkan cemaat dahi ülkenin her yerinde aynı anda telin yürüyüşleri yaparlar ve karındaşları için toplu dua ederlerdi. Yürekleri kanatacak bir sual: Şimdi niye yok? Nerede Türklük şuuru içinde olduğunu söyleyen üniversiteler, dernekler, ocaklar? Müslüman halk nerede? Ölü toprağı mı atıldı üzerlerine? Nerede cemaatler, medreseler ve son derece hürmet ettiğimiz din ü devlet mülk ü millet taraftarı tarikat müesseselerimiz ve mensuplarımız… Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz sizin neyiniz olur? Uzaklarda, güneşin doğduğu yerde Kaşgarlı Mahmud'un memleketi ve emaneti olan Uygur Türklerinden, yâni Müslümanlarından haberiniz var mı? Bilir misiniz, duymuşluğunuz var mı? Çin kâfiri o yurtlara “Sincang” diyor. Sonradan kazanılmış topraklar mânasına gelir. İlgisizliğinizin, nemelâzımcılığınızın gafletiyle sakın siz de “Sincan” demeyin. Ağır olacak ama soralım: Her şey devletten mi beklenmeli? Haklı telinleri devlet mi başlatmalı illâ? Sizlerin görüşü, iradesi, tarih ve millet şuuru ve yüreği yok mudur? İllâ da devlet denen, hükümet denen muktedirlerin “Çin zulmü için yürüyün, elçiliklere, dünya basınına bildiriler, beyanatlar verin…” demesi mi gerek? Bizim medeniyetimizde en değerli yol ve makam ve dahi eğitim metodu olan sofilik, müminlik, âlimlik, hocalık sadece zikir ve öğretim midir? Aynı zamanda sesini gür bir şekilde bir sayha, bir ateş topağı gibi Doğu Türkistanlı Müslüman kardeşleri için de çıkarmalı, vaaz vermeli ve kamuoyu oluşturmalı değil midir? Müslümanlık zikir çekip, ardından tatlı yiyip şerbet içip yatsıyı kıldıktan sonra yatmak mıdır? Fikrî, tarih şuuru ve millî öfkesi olan eski zaman Müslümanları, Türkleri nerede? Yazık, çok yazık! Müslüman Türk böyle gamsız ve kaygısız olamaz… Dünyadaki her Müslüman için ağıt yakan, şiir düzen millîsiz “siyasal İslâmcılar?” nerede? Filistin'e, Cezayir'e, Mısır'a, Afganistan'a, Sudan'a (elbette bunlar da kardeşimiz) “ümmet” duygulu (mısralar yazan tercüme İslâmcılar, Türk'süz ve Türkiye'siz İslâmcı yazarlar Doğu Türkistanlı Müslümanlar için niye yazmazlar? Doğu Türkistan onlardan daha fazla Sünnî Müslüman, hattâ karındaş değil midir? İnsan değil midir Doğu Türkistanlılar?