Bir hikaye anlatayım sizlere. Bu aralar hikayeler oldukça manidar geliyor bana. Zira bazı anlatılmak istenenler hikayelerle daha bir güzel anlatılıyor.
Hindistan’da iki defa başbakanlık yapan ve Hindistan tarihinin tek kadın başbakanı olan İndira Priyadarşini Gandhi’nin anlatıyor;
“Bir ülkede her gün hava kararınca, insanlar maymuncuk ve fenerlerini yanlarına alıp komşularının evlerini soymaya giderlermiş. Fakat gün doğarken geri döndüklerinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Herkes birbirinden çaldığı için bu ülkede kimse kaybetmezmiş. Bir gün nasıl olmuşsa olmuş içlerinden bir tane dürüst adam çıkmış. Dürüst adam geceleri diğerleri gibi çanta ve fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih ediyormuş. Hırsızlar onun evinin önüne geldiklerinde evin ışığının yandığını görüp dönüp gidiyorlarmış. Bu durum birçok hırsızı rahatsız etmiş ve ona kızmaya başlamışlar: “Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler. Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış. Geceleri hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az sürede, evinde yiyecek içecek hiç bir şey kalmamış ve memleketini terk etmek zorunda kalmış. Bu ülkede hırsızlıkla giderek zenginleşenler ise işi daha da ilerletmiş ve kendileri için soygun yapsınlar diye maaşlı hırsızlar istihdam etmeye başlamışlar. Zamanla, zengin-fakir ayrımı çoğalmış. Zenginleşen hırsızlar mallarını korumak için bekçiler tutmuş, hapishaneler kurmuş, kendi mallarının çalınmasını da yasa dışı ilan etmişler! Ancak yoksulların mallarını çalmak serbestmiş! Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmemeye başlamış. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da oraları terk edip gitmişler. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacak kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamışlar. Sonunda zenginler eski düzeni yeniden kurmak için oraları ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler. Evine gittiklerinde kapıda bir kâğıt görmüşler. Kâğıtta şunlar yazıyormuş: “Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç kalınmış demektir…”
Tabi bu bir hikaye. Lakin hayat hikayemizi de kendimiz yazıyoruz, işlediklerimizle. Atalarımız ne demiş; Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Toplumda dürüst insanları mumla arar hale geliyorsak artık bazı şeyler için geç kalıyoruz demektir.
Hud Suresi beni ihtiyarlattı diye buyuran Allah’ın elçisi “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” ayetinden bahsediyordu, bunu söylerken.
Üzülüyoruz, korkuyoruz ama ümidimizi de kaybetmiyoruz.
Allah’a emanet olunuz.