Darbeci generaller millet idaresinden ve huzurundan nefret ederler. Nefretlerini meşrûlaştırmak yâni darbe yapmak için Atatürkçü Cumhuriyet düzeninin elden gittiğini yayarlar.
Yaptıkları darbelere kavramlar yakıştırmaya çalışır, kanlı darbelerini “devrim”, “ihtilâl”, “inkılâp” ve “emir ve komuta zinciri altında askerî müdahale” adıyla taçlandırırlar. Bunun içindir ki darbelerini “Beyaz ihtilal” diye tesmiye ederler.
Kurguladıkları ideolojilerine göre darbenin sahibi ve idolü M. Kemal’dir. Anıtkabir’e tazimde bulunarak darbenin meşrûiyetini ve vatanın kurtarıldığını dikte ederler. Darbe ve dikta rejimi olarak tavsif edilmekten hiç hoşlanmazlar.
KEMALİZM VE LAİKLİK UYUŞTURUCUSU KULLANIRLAR
Darbe heyecanlarını kaybetmemek için Kemalizm ve laiklik uyuşturucusu alarak transa geçerler. Ardından Kemalizm’in düşmanları olarak gördükleri millet ve irtica nöbetleri gelir. Emirleri altındaki asker eşlerine bile tâlimat verirler.
“Kurum İçi Eğitim Semineri” veren bir generalin hezeyanları millet düşmanlığının dışavurumudur. Hükümetin başörtüsü taraftarı olduğunu, sivil anayasanın Atatürk Cumhuriyetini bitireceğini, okullarda başörtülü ve bıyıklı öğretmenlerin sayısının arttığını, cumhurbaşkanı ve başbakanın generallerin kararlarına şerh koyduğunu, cumhurbaşkanının Atatürk’ün Çankaya Sofrası’nda şarap yerine su ve göstermelik şarap kadehleri bulundurduğunu, devlet zirvesinin eşlerinin başörtülü ve çoğunun İmam Hatipli olduğunu, bu irticaî gelişmenin kendilerinin sonunu hazırlayacağını sayıklıyordu.
Şenaat taşıyan bu sözleri söyleyebilen bir generalin Müslüman milletle bir olması mümkün mü? Subay ve astsubayların evlerindeki tabloları inceleyen, çocuklarının isimlerini soran, eşlerinin kıyafet tarzını not ederek fişleyen generaller iflah olur mu? Onlara namaz kılmamalarını, eşlerinin başını açmalarını, laik-orduevlerindeki balo ve eğlencelere katılmalarını dikte eden generaller Millî Mücadele’yi yapan Türk Ordusu’nun paşaları olabilir mi?
Vicdanları körleşmiş, kalplerinde millet sevgisi yer etmemiş generaller hangi ülkede çok bulunur? Hatırlayın, erlerin şehit olmasına sebep olan mayınlardan dolayı mahkemeye çıkarılan iki generale bir şehit babasının “Biz çocuklarımızı PKK ile savaşması için göndermiştik, sizin ihmallerinizden dolayı ölmesi için değil, Allah size de aynı acıyı yaşatsın, size söylüyorum vatan haini generaller!” diyerek elindeki su şişesini fırlatması, yanan ciğerinden sökülüp gelen beddualar etmesi ve bir şehit annesinin vicdanı kapkara olan generallere “Hiç mi yüzünüz kızarmadı” diyerek yüreğinden boşalan feryadını bir tokat gibi patlatması yıldızlarının sönmeye başladığını işaretiydi.
Generallerin ağladıklarını, pişman olduklarını, vicdan azabı çektiklerini gören var mı? Ruhları karanlık mağaraya dönmüş generallere şöyle demeyi isterdim:
Ne haber darbeci generaller? Nedir başınızda dolaşan bu karabulutlar? Darbe ve hegemonya; hayatınızda bu iki kelime yer etmiş. Ant içtiğiniz ilkeler adına bütün hayâliniz ve öğrendikleriniz iç hizmet kanunu gereğince emir ve komuta zincirinde ülkenin idaresine el koymak.
Yok muydu yüreğinizde millet sevgisi, din-i mübin inancı? Yok muydu ilkelerinizde necip milleti kalbinden fethetmek, merhametle, sevgiyle kucaklamak? Yok muydu akl-ı seliminiz, “işimiz harp sanatıdır, kışlanın dışı bizi bozar” demek?