Semâvî dinlerini hayat nizamlarından tart eden bir düşüncenin ve “bilimin uygarlığı” mânasına gelen laik/seküler ve pozitivist muhtevaya sahip Batı “uygarlığı” ile Medine medeniyeti temelden birbirinin zıddıdır ve uyuşması gayr-ı kabildir.
Medeniyetin “Medîne’den, Medîne’nin de ‘deyn’ yani ‘din’ kelimesinden neşet etiğini, dînin bir sorumluluk düzeni getirdiğini, dînin ölçüleri istikametinde hareket eden Müslümanların ilim ve eğitim müesseselerine, umran ve şehir hayatına, eşya ve hâdiselere yekpare olarak İslâm’ın bakışının, yâni Kur’an ve Sünnet esaslarının damgasını vuran bir tekâmül olduğunu târif ettikten sonra Cumhuriyetin medeniyet sahibi olmadığını kolayca anlayabiliriz.
İslâm şehir mimarisini ideolojik olarak reddettiği gibi mevcudu da yok etmeye çalışan, “Medinetü’l Fazıla” dan doğan medeniyetimizin en temel unsuru olan câmi aidiyeti ve düşüncesi olmayan Cumhuriyetin medenî olduğu söylenebilir mi?
MEDİNE MÂNASINDA MEDENÎ OLMAYI REDDEDEN CUMHURİYET
Medeniyet ihyasının birinci derecede merkezlerinden biri olması gereken üniversitelerin müfredat ve ruhunu İslâmîlikten uzaklaştırarak muhtevasını pozitivist düşünce ve lâ-dinî modernlikle doldurarak medeniyet tasavvurumuzu yozlaştıran, hattâ iğdiş etmeye çalışan Cumhuriyetin medeniyet sahibi olduğunu düşünmek akla ziyandır.
Cumhuriyetin millî eğitim (!) anlayışında İslâm medeniyet değerlerine atıf yapan tek bir nokta olduğunu veya olabileceğini söyleyen varsa onun aklından zoru vardır. Dinî musikimize dair görüş ve icrası olmayan, ülkenin her bucağını Viyana gibi heykellerle dolduran Cumhuriyet devletinin medeniyet tasavvuru olabileceğini düşünmek mümkün mü?
Türkiye’de İslâm medeniyetinin eğitim ve tefekkür temelleri olan medreseleri, dergâhları, tasavvuf terbiye ve tâlimini yasaklayan Cumhuriyetin medeniyeti olduğunu söylemek son derece gülünçtür.
İslâm medeniyet inşasının temellerinden olan medrese ve tasavvuf mektepleri laikçi Kemalist Batılılaşmanın diğer adı olan Cumhuriyet devleti eliyle yürürlükten kaldırılınca medeniyetimizin zihnî ve mânevî temelleri de hayatımızdan çekilmiş oldu.
MEDENİYETİMİZE KASTEDEN MEDENİYETSİZ CUMHURİYET
İslâm medeniyet temellerimize Avrupalıların ve Moğolların dahi vurmadığı darbeyi Cumhuriyet devleti vurmuştur. Başla gövdeyi birbirinden ayırmış, Müslümanca tasavvur, duyuş, düşünüş, terkip, zevk ve anlayış kaynaklarımızı kurutmaya çalışmış ve büyük nisbette “başarılı” olmuştur. Çünkü İslâm medeniyet değerlerinin geniş bir kitle tarafından bilinme hassasının olmadığı ortadadır.
Medrese eğitim ve ufkunun zemininde ilerlemeyen modern bilim ve düşünceden İslâm medeniyet anlayışı meydana gelmez. İslâm dairesinde içindeki kültür ve devletleri İslâm medeniyet potasında bütünleştirecek esaslardan biri, hattâ ilki medrese geleneğinin tekâmül ettirilmesiydi ki medeniyetsiz Cumhuriyet en evvel tasavvuf terbiye mektepleri olan tekke ve dergâhlarla birlikte medrese eğitimini tart etmiştir.
Medeniyetin unsurundan biri olan medrese ve tekke eğitimi hayatımıza girmeden medeniyet olmaz. Cumhuriyetin laik ve ferdiyetçi bilgi alma ve bilgi aktarma eğitim tarzıyla malul olan medeniyetsiz üniversitelerinden medeniyet tasavvuru çıkmayacağı gibi medeniyet inşacısı da yetişmez.
Medeniyet inşacısının temel kaynağı olan medrese ve tasavvuf mekteplerinde talebe-hoca münasebeti, hikmet bilgisini tevarüs etme, yâni öğrenme, kendine mal etme ve başkalarına aktarma tâlimi şeklindedir. Geleceğin medeniyet inşacısı talebe medresede sadece ilim tahsil etmez; o ilmi var eden ruh âlemini, hayat iklimini, zihin, davranış ve yaşayış biçimlerini de tahsil, tevarüs eder ve yaşayarak hayata katar.
İslâm medeniyetinin hayat ve hakikatini, idrak ve varoluş usullerini tekâmül ettirip yaydığı gibi medeniyetin devamlılığını sağlayan ilim, irfan hareketlerinin kollarını da çoğaltmış olur.
Medeniyetsiz Cumhuriyet bu eğitim tarzını “redd-i miras” ettiği gibi medeniyetimizin bu müesseselerini “gerici eğitim yuvaları” diyerek eğitim dünyamızdan uzaklaştırdı. Din terbiyemizi derûnileştiren ve edepli kılan tasavvuf mektepleri de medreseyle birlikte “çağdaş-modern”, yâni muasır medeniyet seviyesi” uğrunda mahkûm edilince medeniyet inşacısı şahsiyetlerden de mahrum kaldık.