Milli motor serüveni, Prof. Dr. Mahmut Faruk Akşit’in mücadelesi bizi cumhuriyetin ilk yıllarına götürdü.
Nuri Killigil’in, Nuri Demirağ’ın, Selahattin Alan’ın, Vecihi Hürkuş’un, Şakir Zümre’nin…. çalışmaları; adeta devlete ve devletin bürokrasine rağmen kesintiye uğrasa da sürmüştür..Bu milli kahramanlar, her türlü riski göze alıp yerli üretim mücadelesine yılmadan devam etmiştir.
Nasıl bir yönetim ve devlet anlayışı ki ülkenin savunma sanayisini, hava kuvvetlerini millileştiren ve yerli üretimi gerçekleştirmek için canla – başla çalışan bu kahramanlar çoğu kere çabalarıyla baş başa kalmış. Bu yiğitlerin birçoğu, “vatan sevdası” gayretlerinin bedelini canlarıyla ödemiş.
Bugün halâ “vatan, millet, bayrak sevdası” için millileşme adına, aziz milletin çocukları bedel ödemeye devam ediyor. Allah bilir, bu konuda bilmediklerimiz bildiklerimizden çoktur.
Tüm engellemelere rağmen,ülkemde bugün,savunma sanayisindeki çalışmaları takdirle karşıladığımı da ifade etmek isterim.
Sanayi casusları gece gündüz; “bilen, bulan” insanların peşinde.Tübitak, Atom Enerjisi gibi kurumlarda YERLİ AJANLAR, mankurtlaşan beyinler, CİA ve MOSSAD’a iş bırakmadan özel projeleri “ilgili yerlere”vermediler mi? Bu ajanlığı çocuklarımıza nasıl,ne adına yaptırdılar? çocuklarımızı nasıl kandırdılar ? Halâ konunun sosyolojik ,pisikolojik sağlıklı bir tahlili yapılmadı.
1949 yılında Nuri Killigil’in silah fabrikası, kendisi ve işçileriyle havaya uçuruldu. Ne acı ki Killigil sabotajının meclis tutanakları halâ gizli. Neden?
1947 yılı itibariyle, “ Marshall Yardımı” sonrası ülkemdeki savunma sanayisi ve silah, uçak yapım çalışmaları tamamen durdurulmuş. Nasıl yardımsa, NATO ocağımıza incir ağacı dikmiş,fark etmemişiz (!)
Osmanlı’dan bu tarafa gelen havacılık ve silah tecrübesi, bilgi birikimi;üretilen uçaklarla, silahlarla, fabrikalarla adeta toprağa gömülmüştür.Bugün ,toprağa gömülen bu uçakların ve dönemin silahlarının sergilendiği AÇIK HAVA MÜZESİ’ni yapacak bir yiğit aranıyor.
Konumuz geçmişi gündeme getirmek değil. “Dün öldü, yaşasın bugün!”de diyemiyorum. Dün neden öldü? Sahip çıkmadığım için dün bugünlerin devamı olamadı. Bugünler iyi korunmaz ve iyi yönetilmezse “bugün”lere de kıyarlar.
Küresel güçler çok çok iyi biliyor ki ,Anadolu’nun güçlenmesi dünyayı sallayacaktır.Onun için kırmızı alarmda kontrol altında tutulmam gerekiyor.Rahmetli Cemil Meriç boşuna “Batılılaşma Türk milletini kontrol altında tutma dönemidir.”dememiştir.
Nuri Killigil’in , Selahattin Alan’ın mücadelesi ile Aselsan Yiğitlerinin ve nihayet milli motoru yapan Prof. Mahmut Faruk Akşit’in mücadelesi aynı. Yani, savunma sanayisini millileştirme. Başkasına muhtaç olmama.Tükettiğim , kısacası ihtiyacım olan her şeyi millileştirme ve yerli üretim .
Savunmada ve diğer alanlarda kendime yeter hale gelmem; ürettiğimi tüketmem, tükettiğimi üretmem gerekiyor.Ekonomide cari açığın oluşmamasının temel şartı bu.Onun için yerli üretim ülkemin varlık ve beka meselesidir.
“Kötü komşu insanı hacet sahibi yapar.” ifadesi devletler için geçerli değildir. Devletin bir aklı vardır. Bu akıl iktidarlara göre değişmez. Devlet aklı strateji, bilgi, teknoloji üretir. Yoksa o devlet “devlet” olamaz. “Komşum” aklımı başıma getirmemeli.Aklım ,benim başımda olmalı.Dünyanın bir çok ülkesinde bulunan; mucit araştırmacılarımı,beyinlerimi başıma toplamalıyım .
Şimdi “milli motor”, geçmişte “gümüş motor,tank, uçak ,telsiz üretimi” hangi engellemelerle karşılaşmışsa, bu konu çok somut şekilde ülkemin vatandaşlarına, çocuklarına belge ve tanıklarıyla anlatılmalı.
İSTİKLAL SAVAŞI ZAFERE DÖNÜŞMEMİŞTİR.
“Milli ve yerli üretim, bulma,icat” küresel güçlerin korkulu rüyası.Biliyorlar ki ürettin mi pazar olmaktan çıkacaksın.Cephede kazandığım zaferi; teknoloji, bilim, sanat alanında da taçlandırmazsam şehitlerimin kemikleri sızlar.Altını çizerek söylüyorum;halâ istiklal savaşı zafere dönüşmemiş bir savaştır.İstiklal savaşı devam ediyor.
İdeolojiler, medeniyetler, ülkeler arasındaki hakimiyet kavgası bitmeyecektir. Sadece çağa göre silahlar değişir. Bugün virüslerin biyolojik silah olarak kullanıldığı gibi.
“Bulma, üretme” heyecanını milletime, çocuklarıma vermezsem; teknoloji ve bilim üreticilerinin sağmal ineği ve dolayısıyla kölesi olmaya devam ederim.
“İstikbal göklerdedir.” dedik; ama gökleri hep başkanları işgal etti.
Uçağını 1924 yılında yapan bu millet, halâ uçak yapma çabasında. Ülkedeki “Teknoloji hamleleri neden engellendi ,engelleniyor?” deyince, konu komplo teorisi oluyor.
Bu konu, ülkemin ilk sıradaki gündemi olmalı ve konu gündemden hiç düşmemeli.Bilim adamlarımızın öldürülmesi, yirmi dört saat yatıp kalktığımız “virüs”ten çok çok önemli. Nuri Killigil’den, petrol kuyularına atılan Türk mühendislerine, Aselsan kahramanlarına, öldürülen fiziğin anası Prof. Engin Arık hocaya; öldürülmek, zehirlenmek istenen Prof. Mahmut Akşit hocaya kadar tüm ölümler, engellemeler en üst düzeyde araştırılmalı ve bilim adamları çok iyi korunmalı.
Prof.Cevat Akşit hocam,oğlu Prof.Mahmut Akşit’in Amerika’da kalması için önüne açık çek koyduklarını,kendisini ikna için Türkiye’ye geldiklerini ifade ederken “ABD,İsrail,Batı ikna edemediklerini öldürüyor.”diyor.Konu bu kadar açık ve net.
Isparta Uçağı’nda şehit edilen, NÜKLEER FİZİK,BOR,TORYUM üzerinde çalışan fizikçilerimizle;İran’da öldürülen NÜKLEER fizikçilerin,ayrıca Irak ve Pakistan’daki ölümlerin tetikçileri aynı.Kimdir bu el?
Bu açık saldırılara rağmen, İran’ın Türkiye ile beraber olması gerekirken….
Bu kadar nükleer fizikci ve bilim adamı öldürülecek.Ama bu açık savaşa “savaş” ilan edilmeyecek.
Şuan gören gözler için çok açık bir savaşla karşı karşıyayız. Bu savaş bir Çanakkale,Sakarya gibi değil ki düşmana, karşı saldırıya gecelim.Düşman mert değil.Alçakça pusuya düşürüyor veya yalnız yakalıyor.
Allah,dünyadaki toryum rezervinin yarısını ülkemize neden vermiştir? Yürekten inanıyorum; gelen yeni çağ Türk milletinin ümmete sahip çıkacağı altın çağ olacaktır.
Bakın, fiziğin anası rahmetlik Prof. Engin Arık ne diyor; “ Elli ton toryum ile ülkemizin tüm enerji ihtiyacı karşılanabilir.Bir ton toryumun enerjisi ile bir milyon ton petrolün enerjisi eş değerdedir.”
Çanakkale’nin baş kahramanı Seyit Onbaşı ile Prof. Engin Arık, Prof. Mahmut Akşit arasında bir fark yoktur.
Seyit Onbaşı’nın iki yüz yetmiş beş kiloluk top mermisini “inanmanın gücü” ile kaldırıp topu nasıl ateşlemişse; hain güçler ne kadar engellerse engellesin, bilim kahramanlarım da teknoloji ve bilim toplarını ateşlemeye başladı bile.Haydin yiğitler meydan sizin.
“İnanmanın Gücü” ne inananlar için zafer yakındır.
Allah’a dönmeyen kalplerin gücü olmaz.
Kalp ,Allah’a yönelmişse hiçbir güç onu engelleyemez.
Gayret,çaba,cehd bizden;yardım,takdir Allah’tan.
İbrahim GÜLSU
Tel: 0 532 357 80 14