Âmâ üstadım Cemil Meriç “Bu Ülkesi”inde “Cehenneme dönen yol sola bükülür” diyordu. Ona göre, “Sol, Latince’de meş’um, eski Almanca’da eğri demek. Hudutlarımıza salgın bir hastalık gibi girer sol, ârazı (belirtiler) meçhul bir hastalık. Büyüden meş’um, bedduadan netameli bir kelime. Sol’un halk vicdanında yarattığı tedâiler; casusluk, darağaçları, Moskova…”
“CEHENNEMDE YOLCULUK EDENLER YOLUN SOLUNDAN YÜRÜRLER”
Dante’nin “İlahi Komedya” sının “Cehennem” cildinde de cehenneme yolculuk edenlerin yolun solundan yürüdükleri anlatılıyor: “Cehennemde yolculuk edenler, uçurumun kenarı gibi yerlerden geçerlerken devamlı yolun solunda yürürler. (…) Maskenin altından sola doğru kıvrıldıktan sonra sol taraftan yukarı doğru çıkıyordu. Başlangıca ulaştığında biraz daha küçük bir çember çizerek aynı yolu tekrar ediyordu…”
Solculuk cehenneme dönen yolun kesin sebebidir ve sol cenahta olanlar cümleten cehennemliktir şeklinde bir iddiamız yok. Böyle bir uhrevî bilgiyi doğrudan kullanmak, Hz. Peygamber Efendimiz dışında bir kulun yetkisinde değildir. Şüphesiz ki kimin cehennemlik olacağını Allah bilir. Kimseyi tekfir etmek ve “bütün solcular cehennemliktir” demek niyetinde değiliz. Dinimiz müsaade etmez.
Gayemiz bu ülkede fiil ve inkârlarıyla sol istikamette yürüyenlere, solun düşünce ve kavramlarıyla siyaset yapanlara yaralayıcı bir ikâznâme yazmaktır.
SOL, İBLİS’LE BAŞLAR; İTAATSİZ, DESİSECİ VE MÜNKİR
Sol, İblis’le başlar: İtaatsiz, desiseci ve münkir. İlk olarak Kâbil’de tezahür eder. Kavgacı, kıskanç, dünyevî ve şeriatsız. Kadîm zamanlardan bu yana kötüyü çağrıştırır sol. Semavî dinlerin buyruklarından şüphe eden agnostik, deist, laikçi ve pozitivist olanların durduğu cenahtır.
SOL, DİNÎ OLANDAN KOPUŞTUR
Sol, dinî olandan kopuştur. Allah’ın vahyine şüpheyle bakarak düşünceler üretir. İlk vatanı Avrupa’dır. Batı’da inkâr devrimleriyle vücut bulmuştur. Bizde İslâmî olandan uzaklaşmayla kendini gösterir. Bir ayağı materyalizmde olan ve dinin gücünün kırıldığı siyasî düşüncelerle ortaya çıkan bir akım…
Sola göre din, “Ütopyaların toplandığı bir hülyâdır.” Aydınlanma felsefesinin mahsulü olarak “niçin ve nasıl?” diye sorar. Cevabını alsa da inanmaz ve şüpheci yaklaşır.
1789’dan bu yana sol, sadece siyaset ve iktisat ideolojisini yüklenmez. Semavî dinlerin varlığına reddiye olarak çıkmış, dinî ve mukaddes olanı göz ardı eden düşünce ve siyasî hareket olarak boy atmıştır.
Solun şiarı, ne “tanrı”, ne de vahye bağlı düşünüş ve yaşayış... Kendi aklıyla kurduğu “tanrısız” bir dünyâdır. Solun bir sonraki çocukları sosyalizm, komünizm gibi “Tanrısız” düşüncelerdir. Dolayısıyla cehenneme giden yolun tâlimi bu inançsızlık okullarından geçer.
SOL, DİNÎ OLAN HER ŞEYE MUHALİFTİR
Sol, dinî olan her şeye muhaliftir; dinî değer ve müesseseleri yıkarak gelir. İnanmaz; inanmadığını da edebî, felsefî ve siyasî yollarla doktrinleştirir. Pozitivist ve laikçi modernlerin, tâgutî rejimlerin hasretini çekenlerin, din ü milletin değerlerine hasım olanların yöneldiği bir yoldur.
İslâm’da sol, şeytanın yönü olarak bilinir. Solun “Tanrısı”, tek bildiğimiz “Rab” olan Allah değildir. Denî kelimesinden gelen dünyâdır, laikliktir, dini reddeden bilimdir. Dolayısıyla solun mütemayil olduğu kavramlar cehennemî olanı çağrıştırır. Bu sebeptendir ki soldakiler cehenneme giden yolun eşiğinde eğleşirler, inanç ve yaşayışlarıyla ahrete, tek olan Allah’a, Kitabı’na ve şeriatına bigânedirler.
İyilerin hesap defteri sağdan verilir, kötülerinki soldan. Cehennemî ameller hep soldadır. Ameli sol tarafından yazılanlar düşünceleri ve fiilleriyle sola meyillidirler. Bir yere kazasız belâsız gidene sağ sâlim gitti, denir; sol sâlim gitti, denmez. Basiretli kimseye, sağduyulu denir, solduyulu denmez. Hakikatleri görebilme kabiliyetine, yâni basirete sağ görüş denir, sol görüş denmez. İşi rast gidene, sağ tarafından kalkmış, ters gidene ise solundan kalkmış, denir.
ÂYET EMRİ: “NE YAZIK O SOLDAKİLERE!”
Kadîm zamanlardan bu yana ulvî olana karşı çıkan ve Tevhid inancını reddedenler âyetlerde solcu olarak târif ediliyor: “Soldakiler; ne bahtsızdırlar onlar!” (Vâkıa suresi / 9). Aynı sûrenin 41. âyetinde de “Soldakiler; ne yazık o soldakilere!” şeklinde kınanıyor.
“ASHÂB-I MEŞ’EME”: SOLCU, UĞURSUZ, HAK YOLDAN SAPAN
Sol, bâtıldır. Âyete göre “Ashâb-ı meş’eme”, yâni sol taraftakiler amel defteri sol elinden verilenler demektir. Cehenneme gidecek bedbahtlara verilen isimdir. “Âyetlerimizi inkâr edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme)…” (Beled Sûresi, 20). Düz mânasıyla “Meş’eme” uğursuzluktur. Sol kol mânasına da gelir.
Düz mânasıyla alçak mevkide bulunan, değersiz, kendilerine ve yakınlarına kötülüğü dokunan uğursuz kimseler mânasına gelen Ashâb-ı Meş’eme, Vâkıa sûresi 41. âyetin tefsirinde (Ömer Nasuhi Bilmen’in tefsiri / cilt:8) şöyle anlatılıyor:
“Meş’eme veya onların en aşağı derecesinde bulunan (Ashâb-ı Şimâl ise) ne meş’um bir hâlde bulunan kimselerdir. Onlar kitapları sol taraflarından verilecektir. Bu kimselerin dünyada iken azgın insanlar olduğu, büyük günah işlemekte ısrar ettikleri, öldükten sonra dirilmeyi inkâr ettikleri, hak yoldan saptıkları, âyetleri ve peygamberleri yalanlayıcı oldukları bildirilmiş.”
Günümüzdeki solcuların değişmez huy ve düşünceleri de böyle değil midir? Altı Okçuların, yâni Millî Mücadele’den sonra yönünü sol inkılâplara çeviren Cumhuriyet şeflerinin Allah’ı ve Peygamberini yalandıklarını hatırlayınız.
Bu tesbitlerden anlıyoruz ki cehenneme dönen yolda, millet-i beyzânın mukaddeslerine “örümcekli ve geri” diyen sol inkılâpçı Kemâlist aydınların kravatları görülecektir.
Veyl, hâlâ sol cenahta bulunanlara!