Bir buğday yetiştiricisi bir darbeci generalden değerlidir

Ahmet Doğan İlbey

Bir buğday yetiştiricisinin, bir maden işçisinin emeği darbeci bir generalin statüsünden değerlidir. İhtiyacı için ekmek çalan, namusu için kaatil olan bir insan darbeci bir generalden asildir.

Kalpleri yoktur darbeci generallerin? Oysa bir buğday yetiştiricisinin, bir maden işçisinin kalbi vardır. Çünkü toplumuna emeğini, yâni millete mensubiyetini sunuyor.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                

Bir buğday yetiştiricisi en iyi buğdayı yetiştirmekle, bir maden işçisi en çok kömürü çıkarmakla vatanını ve milletini darbeci generallerden daha çok sevdiğini gösteriyor.

Kendi toplumuna yabancılaşan darbeci generaller geceleri uyuyamazlar. Oysa bir buğday yetiştiricisi, bir maden işçisi geceleri huzurla uyurlar.

GÖNÜLLERİN DEĞİL, DARBELERİN UZMANIDIRLAR

 

“Kamusal” birer diktatör olan darbeci generallerden herkes korkar. Çünkü onların mesleği korkutmaktır, sevdirmek değil. İnsanî bir erdemleri olmaz. Gönül tâlimini bilmezler. Cellâtlığı, korkuyu ve güvensizliği yüceltirler. Bir şehre, bir mekâna darbeci bir general geldiğinde, o mekân halktan ve başörtülülerden temizlenir.

 

Darbeci generallerin içi dışı savaş kokar ve yürekleri demirdendir. Savaş ve darbeye inanırlar. Savaş ve darbe onların varlık sebepleridir. En iyi darbenin nasıl yapılacağına dair strateji, abluka ve taktik teorilerini iyi bilirler. Ondan gayrı hiçbir şeydirler. 

 

Onlar için darbe ve savaş bir nimettir. Ekonomik kriz, işsizlik, istihdam, yoksulluk, bütçe açığı hiç önemli değil. Çünkü çâresi kolaydır:  Darbe yapmak ve ardından savaş çıkarmak...

                                                                        

Doğuda ve Batıda darbe yapmış ünlü generallerin darbe üstüne yazdıkları kitapları okurlar. Gönülleri aydınlatan, insanı kalbinden tutup mâveraya kanatlandıran mısraların, menkıbelerin anlatıldığı kitapları bilmezler.

 

Çağdaş darbeci generaller arasından hiç şair çıktığını duydunuz mu? Çünkü kalpleri perdelenmiştir. Hikmet ve din adamlarını, kutsala çağıran şairleri sevmezler.

 

Darbeci generaller ülkelerine ne vermişlerdir? Ekmek mi? Su mu? Aş mı? İş mi? Toplum hayatına hiçbir değer katmadıkları halde halkın vergileriyle oluşan bütçeden en çok payı alırlar.

 

Veyl size çatık yüzlü darbeci generaller! Yüreğiniz var mı sizin? Sizler vatan için buğday yetiştirenleri, kömür çıkaranları önemsemezsiniz.

*****************************
“KUDÜS AĞRISI”

 

Yusuf gibi… kelimeleri yumuşacık, kalbi incitmeyen şair Yasin Mortaş’ın Türk Edebiyatı Ağustos 2017 sayısında yayınlanan  “Kudüs Ağrısı” şiiri de böyle bir vasfa sahip. Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâm’ın övdüğü ve ümmetine emanet bıraktığı Kudüs bugün incitilen, münkir eliyle yaralanan sevgili bir mekân olarak yüreğimizin ağrıyan bir köşesidir. Bu hissî sebeptendir ki, Yasin Mortaş’ın bu şiirini okuyunca Kudüs sevdalılarıyla paylaşmak ihtiyacı duydum:

 

Ey Mescid-i Aksa / yaslanıp da baksam sana / Muallak taşına

Küdüs’ü bir örtü gibi/ çekelim üzerimize / sonra / üşümesin sonsuzluğun kıblesi

Ateş kıyısında su içen Fatma’nın / gözleri rüyalar damıtıyor / ve İbrahim'in/ kaynayan yüreğinden / kaç Kudüs atlısı geçiyor / görmüyor musunuz

Ey Kudüs/sevgilim / senin saçlarını / bir geceyle ördüm / bir gündüzle ördüm / Yine de / uzadı mı beliklerin / hüznün siyahıyla

Orucunu açamamış / kuşlar tünüyor Ramallah ağaçlarına  / Elif'imin azığında aşk taneleri / yüreğini silkelemeye gidiyor/ Anne / gerçekten Kudüs’ün yüzü

Yusuf'a mı benziyor

Demiri kül eden mânâm / taşı kül eden bilincim / ve külü ateşe çeviren direncim

secdelerle gökler devindiren esrarım / her ' Bismillah'la sevinçleşen sevgilim

gidelim diyorum sana / Bak saklandılar yine bir gargat ağacının arkasına

Kalp dağının göğsünde / ısırgan yangını / kaşıdıkça kabarıyor acı / şeytanlar kanımı ısırıyor / Ve Kudüs ağrıyor / kalbimizin üstünde

Ruhları sağırlara karşı / bir ezan El Aksa'da  / Görüyorum seni/korkma

"Allahu Ekber" dedikçe Bilal / islenmiş ufuklarını görüyorum / bir Türkiye yaşmağıyla silmeye geliyorum / hıçkırık saatlerini / İçime kazmalar vuruldukça / gök tünelleri açılıyor/korkma / duyuyorum sesini ey El Aksa / ve kan-ter içindeki nefesini / Ey ilk kıblegâhım /miracım / gözyaşı mihrabım / bak cerağ vaktine doğru / ve gör / ellerinde keskinleştirilmiş hilal / ve bakışları mermi gibi gelenleri

Zamanın kalbinde ve kalbimde / bir Kudüs elması saklı / tel örgüleri kesen ve büken / bir anne bakışı saklı / bir Türkiye bakışı saklı / Ben seni unutur muyum sevgilim / sadağımızda minare minare / İntifadalar saklı

Uzaklara-yakınlara  / çığlıklarımı çıldırtarak / sesleniyorum: Kudüs bir iç yankılanmasıdır / alnın çatılan seslerinden / Toprağın seğiren yanlarında  / buldum senin ağlamalarını / artık korkma sevgilim / derisini sıyırdık uzaklığın /

denizlerini yüzdük / hilali bileyledik geliyoruz / Sana kurban olduğumuzun / bayramlarına çağırıyorum herkesi

Ve mahya tepelerinde / kanaması başlayan / sevinçlerle bekliyorum / Uyumamak için / gözlerimize tuz basmaya / çağırıyorum /sizleri

Zaman / kemiğe işlediğinde / kan iliğe geçtiğinde / ve et olduğunda acı / senin vücudun olmalıyım Filistin / Senin için / düğmesiz ve dikişsiz /elbisemi giymeliyim / güneşli günler doldurmalıyım / delinmemiş ceplerine / İblisin / körelten duvarlarına / ve göğüs ortasına / kılıç dikmeliyim

Sen "Allah" ile baktıkça / bıçak gibi kesen / bakışın var / korkuyorlar / Ve kan kaybedenler korkusu var / o kuruyasıca ellerin / Sen / göğe tut gözlerini / asılı duran Kamer'e bak / hep sınırsız bak göğe / Ve bekle / bir cuma çiçeğiyle / sana gelenlerin fecrini / Ve ağlama sevgilim / aşkı sana / sabah -akşam zarflayanlar var

Kudüs aynasından / yüzüme bir sır yansır / ve ağrır / tenimden içeriye giren / mânâ / Sonra / günüm güneşim dökülür / toplayamam can kırıklarını / artık toparlanalım sevgilim

Bakın/Kudüs bulutu / sıyrılıp geçti / Fatıma'nın gözlerinden / Ve vakit sustu

buğulandı yer-gök / Sonra / çığlık çığlığa / bir anne sessizliği yağdı / gözlerimize

Bahtının encamında / bir güz bildirisi var: Uzat ellerini Kudüs'e /diyorsun / Ben de / yaprakları dökülmeden / secde avlusundaki ağaçlarına / su taşıyorum / biliyorsun / Ellerimiz koynumuzda değil sevgilim

Gözlerimizi yakan ateşe / serpilsin zemzem / Bir Hacer sevinci aksın aksın / Kudüs çeşmelerinden / Dudaklarının çatlağını / Besmeleler onarsın / Ve Kudüs tepesinde otursun / abdestini tazelesin İsmail / anneler sevinç emzirsin / gün dönsün dönsün / silkelensin karanlığın üzerine / Ben bir say'ım / senin incelen sevincine / çelikler öğütüyorum

Kudüs’ü aç bak / Mekke-Medine'ye aktığını gör ruhunun / bir daha bak ve dokun tenine / ağrısının irkilttiği acıyı sür /alnına / gözlerine / Güneş / bir Kabe'ye / bir Kudüs'e bakar / alınları kaşındıran ışık / eğilir toprağa / Ve uzun / bir fecir / aydınlığıdır vaktimiz / saf saf

Yürekten göze çıkan ateşe / gözden yüreğe inen suya / kulağa fısıldanan tan ritmine / yürümenin kutlu silsilesine / Mekke Kudüs simetrisine / Züleyha 'nın Yusuf siluetine / sesin sessizliğe çekilmesine / kar'ın çiçeğe dönüşmesine / toprağın yağmur ilişkisine / bakmadım mı sanıyorsun / senin Kudüs pencerenden / Hayır baktım baktım / Filistin'i sırtladığını gördüm / Peygamberle yürüyenlerin /

Rüzgarını öpmenin / gülünü koklayıp güldürmenin / dikeninle kalbe kandil / çizmenin / aşkımı aşk ile sezdirmenin / durdurulmaz kanaması var içimizde / Biliyorsun / göğe çiçek ekenlerin üzerinde / Misk-i amber kokusu var / Biz /

baharları bohçaladık / bir Havva menekşesini / bir Adem karanfilini / ve şehit-gazi ilişkisini / buketledik terli avuçlarımıza / Anlasana ey / El Aksa / çözdük sana kalbin / sevincini / cesaretini / ve kilitlerini / Yurdumdan selam sana /

Kuşları üşüyen ağaçların / rüzgara küsmüş /öyle mi / Gün sökülünce / gömleğinden / Yusuflara küsmüşsün/öyle mi / Yıldızlar unutunca göğünü / karanlıkta kalmışsın /öyle mi / Ah canım sevgilim / Mekke yüzlüm/ Kudüs'üm / Bizi / gelmeyecek sanıp / gözlerini yağmurlara / çevirmişsin/öyle mi / Öyle olmasın / olmasın / görmüyor musun / ellerimizdeki yüzyıl çiçeklerini

Zeytin ağacında / işlemeli düşleri asılı Fatıma’nın / incir ağacında

kurumamış yeminleri / Ey / Eyüp’ün gözlerinde / gülümseyen acının /

bakış kapısı Fatıma / andolsun Kudüs’ün Burak rüzgârına ki / senin için çıktık içimizin dağlarına / ağlamalar bölüştük / İşte bak / sana ördüğümüz merdivenler / bir aşk basamağıydı / tek tek çıkıyoruz / birlik olmanın yüksekliğine / Ey Fatıma / bekle kardeşlerini / bize küsme.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.