Bâtıl Türkçü, Batı’nın pozitivist ve deist felsefesinden daha tehlikeli ve İslâm’ı gözden düşürücü bir sloganla başlıyor kafa karıştırmaya: “Ey Türk neye inanırsan inan ama önce Türk ol!"
Hakk’a tapan Türklük şuurunu kepkepi yılanlarının zehrinden daha zehirleyici ve yok edici bir söz bu… Napalm bombasından daha parçalayıcı… Masonluk felsefesinde olduğu gibi “inandığın din ne olursa olsun, bizim ölçülerimizle düşünen bir dünyaya inanıyorsan…” anlayışına benziyor.
“Türklüğü sadece İslâmlaşmış Türklük olarak görmemek gerek. Dinî telakkisi veya inancı ne olursa olsun kendisini Türk kabul eden herkesi içine alacak bir Türklük anlayışını…” savunan bâtıl Türkçüler şimdilik toplumda karşılık bulamasalar da, üniversite gençlerinin zihnini ifsad ediyorlar.
İslâm öncesi Türkçülüğe Atatürkçü Türkçülüğü de katarak ucube bir Türklük peşinde olan bâtıl Türkçüler çok dinli masonluğa benzer bir anlayış ve pozitivizmle bulanmış İslâmsız Türklük peşindedirler.
POZİTİVİST BİLİM BİLİNCİYLE TÜRKLÜK OLUŞUR MU?
Geleceğin Türkiye’sinde çatışmalı bir ideolojiye döndürülecek olan Türklük mevzuunda şimdiden görünen tehlike, bâtıl Türkçülerin “Türklüğü pozitivist bilim bilinciyle aramak” düşüncesini yaymasıdır. Bu bâtıl anlayış istikâmetindeki fikirleri Türk milliyetçiliği olarak propaganda etmeye çalışarak zihinleri bulandırmaya ve Türk mefhumu üzerinden hizipler oluşturmaya çalışıyorlar.
Türk milleti kimliğinin, yâni Hakk’a tapan Türklüğün Müslüman olarak kaldıkça ancak var olabileceği inancını sarsmak için, Müslüman olmayan eski “uygarlıklardan” Türklük icat ediyorlar. Şu birkaç misâl, ham hamasetten hoşlanan bilgisiz gençlerin nasıl ifsad edildiğini göstermeye yeter.
BÂTIL TÜRKÇÜ TÜRK’Ü KEMİKLERDE ARIYOR
Bu gürûha göre, Türklerin Çu boyu bugünkü Çin topraklarına gitti. Orada avcılıkla uğraşan halkları üstün uygarlık birikimiyle toplayıp yönetti ve devletler kurdu. O devletler Çin kavmini oluşturdu. Batılıların Konfüçyüs dediği ulu aydınlatıcı, Bilge adam Kung Fu Çu bu Türklerdendir.
“Her yerde Türk ırkı ve izi var” şeklinde hayalî ve uydurma bilgilerle, “Türk” adına meftun bilgisiz gençlerin zihnine “Türklükte din, yâni Müslüman olmak önemli bir değer değil” fikrini yerleştiriyorlar.
Posası çıkmış eski müsteşrik ve Kemalist tarihçilerin Macar Türkleri safsatası gençleri İslâmsız Türk kimliği olabileceği fikrine alıştırmanın bir başka veçhesidir. Bu ifsad faaliyetleri belli dönemlerde ortaya sürülen bir projenin üründür. Böylesine hainâne ve saptırıcı bir Türklük anlayışının ardında oryantalist bakışın izleri var.
Hıristiyanlaşan Macar Türkleri birkaç Türkçe kelime biliyor olunca Türklük hüviyetini haiz sayılabilir mi? Türkçe konuşup Müslüman olmayana Türk denilmez. Türkçe konuşan Müslümana Türk denir.
İlmî gerçeklerden uzak böylesine abes kök arayışlarının İslâmlaşınca millet olan Hakk’a tapan Türklerin hüviyetine bir değer katacağını düşünmek akıl kârı mıdır?
HEM LÂDİNÎ… HEM GÖKTANRI İNANCINA SAHİP…
Bâtıl Türkçülerin kafası çok karışık. Hem Atatürkçüdürler, hem Nihal Atsızcı... Hem lâdinîdirler, hem de Şaman-Göktanrı inancındandırlar... Böylesine tutarsız bir zihniyetle Türkçülük yaparlar. Meselâ “laikliğin kabul edilişi” tarihini “laikliğin doğum günü kutlu olsun” başlıklı yazılarla sahiplenirler. Ardından, “Arap geleneği” dedikleri hilafetin kaldırılışını kutlarlar.
Bu gürûha göre, hilafet makamı Türklerin kimlik şuurunu yozlaştırmış, zihnî ve bilim enerjisini asırlarca heba etmiştir. Hilafetin kaldırılışıyla Türk özüne dönmüş ve “çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmıştır.”
Bir başka misâl, Hakk’a tapan Türkleri millet yapan medrese, tasavvuf ve tarikat geleneğini Bâtıl Türk milliyetçiliklerine aykırı bulurlar. Mehmed Âkif’in İstiklâl Marşı’nda ifade ettiği “Hakk’a tapan milletin” Türklüğün asıl vasfı olduğuna dair hiç kafa yormayıp tefekkür etmezler. M Kemal’in, Nihal Atsız’ın, Yusuf Akçura’nın ve benzeri bâtıl Türkçü “önderlerin” Türkçülüklerini kutsarlar ve başka bir “değer” kabul etmezler.
Bâtıl bir anlayışları daha var ki, gençlerin zihnini kökten ifsad edicidir. Cennet, Kur’an-ı Kerim’de buyrulan “cennet” değildir. Türklerin cenneti “Tanrıdağ” dır. Göktanrı Tanrıdağ’dadır. Bir Türk öldüğünde “Tanrıdağ’a uçmağa gider.” Sonsuz hayat orasıdır.
Bir destan, bir edebiyat mevzuu olarak kalması gerekenleri, kendi ifadeleriyle “Türklerin inanç alanı” olarak görüyorlar. İslâm’a mukabil olarak “karşı” kavramlar üreterek gençlerin dimağını karıştırmaktır gayeleri. Daha önce işaret ettiğimiz üzere, Hz. Peygamberimize karşı Tanrıkut Mete, Bilge Kağan gibi destan kahramanlarını hâşâ “Türklerin ilk ve asıl peygamberi” olarak görme sapkınlığı bâtıl düşüncelerinden biridir.
Bunları anlatmaktaki gayemiz şu: Çevremizdeki gençleri bu kavramlar üzerinden birkaç sual sorarak, bâtıl Türkçülüğün tesirleri var mı yok mu öğrenmeye ve korumaya çalışmaktır.