Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Türkiye’de 7 Haziran’dan bu yana hükümet eksikliği gibi bir şey hissedildi mi? Türkiye’de meşruiyet dışına çıkan bir durum görüldü mü? Türkiye’de Dolar, bizim CHP ile ilk temasımız sonrasında en düşük seviyesine indi. Çünkü Türkiye’de her şeyin yolunda gittiği izlenimi oluştu” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV’de yayınlanan bir programda, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Programda, gazetecilerin sorularını cevaplayan Davutoğlu, koalisyon ihtimalini ikiyle sınırlandırmanın yanlış olduğunu ifade etti. 7 Haziran’dan sonra oluşan tablonun doğru okunması gerektiğini belirten Davutoğlu, “Teorik olarak bildiğim ve şimdi pratikte de görerek inandığım bir husus var ki; hayat kendisi dinamik bir süreçtir ama o hayat içerisinde belki de en dinamik süreçler siyasi süreçlerdir. Alternatifi ikiyle sınırlamak bana yanlış geliyor. Muhataplarıma görüşmeler esnasında söylediğim bir şey var: ‘İşimi kolaylaştıran bir şey, ben görev alana kadar bazı alternatifleri sizlerin tüketmiş olması.’ Aslında bu dinamik bir sürecin anlaşılması bakımından da önemli. Önemli olan şu: Önce tasviri doğru yapmak lazım. Resmi doğru okuyamazsanız; anlamak mümkün olmaz. Açıklamak mümkün olmadığı yerde; anlamak, anlamanın mümkün olmadığı yerde; anlamlandırmak mümkün olmaz. Resmi doğru okumak lazım. 7 Haziran seçimlerini okuma konusunda farklı tavırlar gördük. 7 Haziran seçimleri doğru okunmadı. Yüzeysel olarak hissi tepkiler verildi. Bunun liderlerde olmaması gerektiğini düşünüyorum. Şöyle bir tepki: ‘AK Parti’yi hezimete uğrattık’, ‘AK Parti döneminin sonu geldi’, ‘Cumhurbaşkanı bir yenilgi aldı.’ Bu, matematiksel olarak da doğru değil, siyasetin psikolojisi olarak da doğru değil” diye konuştu.
“ZAFER OLMAMIŞSA DAHA, BİR KOMUTAN ASKERE ZAFER HAVASI TATTIRMAZ”
Seçimde yüzde 41 oy alan bir partinin hezimete uğradığını düşünmenin yanlış bir kanaat olduğunu kaydeden Başbakan Davutoğlu, “Benim ilk seçim sonuçlarını öğrendiğim andan itibaren zihnimde senaryolar oluşmaya başladı: AK Parti’nin net iktidarı, AK Parti’nin az farkla iktidarı, AK Parti’nin tek başına iktidar olamaması; bu 3 senaryo vardı. O saat itibariyle yavaş yavaş 3. senaryoya doğru gittiğimizi gördüğümde zihnimde kendimce bir uyum planı oluşturmaya başladım. Birincisi; önce kendi partimin tabanıyla, bu yeni duruma intibakı ve hissi tepki vermeden soğukkanlı şekilde intibakı düşündüm. Herkes 43 gün sonrasına baksın; gerek iç tartışmalar, gerek farklı kanaatler, gerekse pozisyon alışlar bakımından… Birçok partide istifalar yaşandı, tartışmalar yaşandı, görevden almalar yaşandı. Bizde de bu tartışmalar yaşanabilirdi. İç muhasebe yapmakla birlikte parti içi disiplini korumak da önemli. Bence ikinci husus; sonuçları doğru okumak. Bir parti üçüncü, dördüncü seçiminde yüzde 41 almışsa, onun hezimet yaşadığını düşünerek, karşı tarafın topluca bir zafer havası yaşaması da yanlış. Zafer olmamışsa daha, bir komutan askere zafer havası tattırmaz. ‘Meclis Başkanlığı’nı kime vereceğiz, Başbakanlığı kim alacak’ diye başladılar. Halbuki bir tek taraf yok orada. Üç farklı siyasal akımdan gelen taraflar, bir anda topluca bir zafer kazanmış havasına girdiler. Doğru, topluca bir söylem oluşturdular seçim öncesinde; hiçbiri birbiriyle tartışmadı, hepsi bizimle tartıştı. Ama seçim bitti ve yeni bir durum var” ifadelerini kullandı.
“BİZ BİR DAHA ‘GÜNEŞ MOTEL’ DİYE BİR ŞEY YAŞATMAYIZ BU MİLLETE”
Diğer partilerden milletvekili transfer etmeyi hiçbir zaman düşünmediklerini söyleyen Davutoğlu, “Şu anda tablo netleşiyor. Herkes yapılabilecek şeylerle, yapılamayacak şeyleri ayırt etmeye başladı. Birilerinin aklına gelir diye kimse söylemeden ben söyledim: '17-18 milletvekilinin saf değiştirmesiyle bizim bir hükümet kurmamızı bekleyenler varsa, biz bir daha 'Güneş Motel' diye bir şey yaşatmayız bu millete' dedim. Kimse böyle bir spekülasyon yapmasın istedim. Biz gücümüzü bildik, ‘Evet biz birinci partiyiz, biz olmadan hükümet kurulamaz ama biz de bunları tek başına yapamayız’ dedik” değerlendirmelerinde bulundu.
“BİZE KALSA BAŞKANLIK SİSTEMİNİ GETİRİRDİK”
Başbakan Davutoğlu, bir gazetecinin “7 Haziran’dan sonra seçim sonucunu değerlendirirken, ‘Başkanlık sistemi sona ermiştir, parlamenter sistemin güçlendirilmesi gerekiyor’ dediniz” ifadesi üzerine, şöyle cevap verdi:
“Ben, söylediklerimi çok iyi düşünerek söylerim ve zihnimden de çıkmaz. Şöyle demedim: ‘Başkanlık Sistemi bitti.’ ‘Bu seçim sonuçlarına göre Başkanlık Sistemi’nin mümkün olmadığı aşikar’ dedim. Bize kalsa, güçlü bir temsille gelir 380 milletvekiliyle Başkanlık Sistemi’ni getirirdik. Ama halk bu imkanı bize vermemişse, bizim bunu empoze etme imkanımız yok. Diğer partilerin düşünceleri değişmedikçe, parlamento tablosu buna izin vermiyor; kastetmek istediğim bu. Parlamenter sistemi güçlendirmek ayrı bir konudur, ‘yapılması gereken, var olan sistemi en iyi şekilde işletmek’ dedim. ‘Parlamenter sistemi’ demedim. Şu anki sistemin gerçek bir parlamenter sistem olmadığını ben hep söyledim. ‘Şu anki sistemi ben beğenmiyorum’ dedim. Keşke değiştirebilseydik, Başkanlık Sistemi yapabilseydik. Bu da olmadığına göre şu anda yapabileceğimiz şey; bu sistemin meşruiyet sınırları içerisinde yapabileceğimiz en iyi yere getirmek. Burada dikkatinizi çekmek istediğim husus ‘meşruiyet.’ Bir sistemi, anayasayı beğenmeyebilirsiniz, ama o sistem yürüyorsa ve siyasi tablo size onu değiştirme imkanı vermemişse bize düşen sorumluluk, o sistemi en iyi şekilde yürütüp bir krize yol açmamaktır.”
“DOLAR, BİZİM CHP İLE İLK TEMASIMIZ SONRASINDA EN DÜŞÜK SEVİYESİNE İNDİ”
“Biz bu sistemi iyi işlettik, bir hükümet boşluğu hissedilmedi” diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Başka bir konjonktürde olsa, 3 ay önce birisi ‘Seçimlerde hükümet tek başına AK Parti iktidar olamayacak, ne şekilde oluşacağı belli olmayan bir tablo ortaya çıkacak’ deseydi; herhalde herkes ilk olarak ‘ekonomide müthiş bir kriz yaşanır, Dolar alır başını gider’ diye düşünürdü. Şimdi, samimiyetle soruyorum: Türkiye’de 7 Haziran’dan bu yana hükümet eksikliği gibi bir şey hissedildi mi? Türkiye’de meşruiyet dışına çıkan bir durum görüldü mü? Türkiye’de Dolar, bizim CHP ile ilk temasımız sonrasında en düşük seviyesine indi. Çünkü Türkiye’de her şeyin yolunda gittiği izlenimi oluştu. 7 Haziran’dan sonra ben AK Parti Genel Başkanı olarak ‘Bu seçimler bitmemiştir, halk yanlış bir tespitte bulundu, yeni bir seçime gideceğiz’ deseydim, acaba İran ve Yunanistan’a rağmen Türkiye’de istikrar mümkün olur muydu? Eğer Kılıçdaroğlu ‘blok’ dediğinde biz, ‘Siz bloksanız, biz de karşı bloğuz’ deseydik, acaba nasıl bir çalkalanma yaşanırdı? Ben daha 7 Haziran akşamı ‘Türkiye’nin sükunete, rasyonelliğe, uzlaşma ortamına, diyaloğa ihtiyacı var’ dedim. Ama bunu benim çıkarmam yetmezdi. MYK’yı, MKYK’yı topladığımda, arkadaşlarıma bunu anlattığımda, ilk anlık tepkiler dışında herkes bunu benimsedi. Şu anda Türkiye’de kimsede moral bozukluğu yok. Ben buraya da AK Parti iftarından geldim, herkes ‘ya hükümet olur her şey yoluna girer, değilse yine millete gidilir’ diye düşünüyor. Ama her halükarda bir bunalım yaşanmayacağını biz gösterdik. Biz, sistemi işlettik. Başkanlık Divanı oluşmasında ‘18 mi olacak, 17 mi olacak’ krizi bir şekilde aşıldı. Sistem işledi ve Meclis Başkanı seçildi. Bizim orada da hesabımız tuttu. Ben orada hesabı matematiksel olarak değil psikolojik olarak yaptım. MHP ve HDP’nin bir araya gelemeyeceği bir konjonktürde bizim adayımızın kazanma ihtimali yüksek olduğu kanaatini taşıdım. Nihayetinde sistem işledi; Meclis Başkanı seçildi.”