* Şuanda 325 müze ve ören yerinin yüzde 38’i ücretsiz.
* Yüzde 38’i 5 lira, yüzde 12’si 5 lirayla, 10 lira. Yüzde 7’si 10 lirayla, 20 lira. Yüzde 4’ü 20 lirayla, 30 lira. Yüzde 1’i 30 lirayla, 40 lira aralığında olacak.
* Diyarbakır’ın kalbi Sur’dur. Diyarbakır içinde surlar ve sırlar şehri denir. Fatih Paşa Camii Diyarbakır’daki ilk Osmanlı eseridir.
* UNESCO’yla da bu konuda temas halindeyiz.
* Palmira Harabelerini yıkan IŞİD’le, Kurşunlu Camii’ni yakan, dört ayaklı minareye kurşun sıkan anlayış arasında bir fark yoktur.
* Çin’den Hindistan’a, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya kadar biz her pazarda bir şekilde var olacağız.
Müzelere yapılan zamla ilgili değerlendirmeniz nedir?
Nisan 2014 tarihinden bugüne kadar müze ve ören yerlerinin giriş ücretlerinde herhangi bir fiyat ayarlaması yapmadık, ama 1 Nisan 2016 tarihinden geçerli olmak üzere 325 müze ve ören yerine ilişkin bir düzenleme yapacağız.
Şimdi bu 325 müze ve ören yerimizin zaten yüzde 38’i ücretsiz. Yüzde 38’i 5 lira, yüzde 12’si 5 lirayla, 10 lira. Yüzde 7’si 10 lirayla, 20 lira. Yüzde 4’ü 20 lirayla, 30 lira. Yüzde 1’i 30 lirayla, 40 lira aralığında olacak. Şu anda biz 6,5 milyon müze kart dağıttık dolayısıyla, müze kart üzerinden zaten müze ve ören yerlerine ilişkin çok ciddi bir avantaj sunuyoruz. Yani 40 lira ödeyerek bir müze kart satın alıyorsunuz ve müze kart üzerinden biz müze ve ören yerlerinin ziyaretiyle ilgili iki defa ücretsiz giriş olmak üzere ve aynı zamanda da fiyat artışlarından etkilenmeden müze kart üzerinden bunu yapabiliyoruz.
Yaz gelecek, Rusya ile yaşananlardan sonra Rus turist gelmeyecek mi?
Hayır, öyle bir durum söz konusu değil. Şu anda tabii rezervasyonların yapıldığı bir dönem. Tur operatörlerinin, seyahat acentelerinin şu anda rezervasyonlarını aldığı, bütün dünyada sezona hazırlık anlamında süreçlerin devam ettiği bir dönemdeyiz. Sektörde var olan, turizm sektöründe var olan herkes rahat olsun. İlk günden itibaren biz bu konuda alınması gereken bütün tedbirleri alıyoruz. Biz geçtiğimiz günlerde Antalya’da sektör temsilcileriyle biraraya geldik, sorunlarını dinledik. Zaten bizim daha önceden aldığımız tedbirler vardı ve konuyu Bakanlar Kurulunda hızlı bir şekilde ele aldık. Daha sonra Ekonomi Koordinasyon Kurulunda konu gündeme geldi, tekrardan Sayın Başbakanımızla dün Sayın Mehmet Şimşek’le beraber bir toplantı yaptık. Bugün küçük bir EKK yaptık, tekrardan Ekonomi Koordinasyon Kurulu yaptık yine Sayın Mehmet Şimşek’in başkanlığında. Bugün alınması gereken önlemleri, tedbirleri netleştirdik ve Sayın Başbakanımız da bunları önümüzdeki günlerde açıklayacak. Sektör rahat olsun.
Öncelikle burada Rus turistin Türkiye’ye gelmeme ihtimali bizim turizm sektörümüzü nasıl etkiler? Rus turistin sektördeki etkisi yüzde 10, yani her yıl Türkiye’ye 4 milyonun üzerinde Rus turist geliyor. Ve bu Rus turistlerin de yüzde 75’i Antalya’yı tercih ediyor. Bizim turizm başkentimiz Antalya olduğu için öncelikle Antalya özelinde önlemlerimizi, tedbirlerimizi aldık. Daha sonra tur operatörleri ve seyahat acenteleri düzeyinde tedbirlerimizi aldık. Ve Sayın Başbakanımız daha önce verdiğimiz uçak başı 6 bin dolar yakıt desteği kapsamının genişleterek devam edeceğini zaten açıkladı. Aynı şekilde Kredi Garantilendirme Fonu çerçevesinde geçen gün Bakanlar Kurulu kararı yayınlandı ve bizim söylediğimiz bazı tedbirler daha vardı. Şimdi bunların tamamı, yakıt desteğinin nasıl uygulanacağı, bunları önümüzdeki hafta Sayın Başbakanımız kapsamlı bir şekilde açıklayacak. Peki, biz ne yapıyoruz? Biz öncelikle Rus pazarını kaybetmek istemiyoruz. Ama bu şu anlama da gelmiyor: Bizim turizm sektörümüzün Rusya’ya bağımlı olduğunu kimse söyleyemez. Biz hızlı bir şekilde şu anda pazarı çeşitlendirecek ve Türkiye’ye gelecek, farklı destinasyonlardan gelecek turistlerle ilgili hem tur operatörleri, hem seyahat acenteleri düzeyinde görüşmelerimizi ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Sektörle tekrar biraraya gelip, şu ana kadar telafi edici tedbirleri tamamladık. 20 gün içerisinde biz muhtemel bir krizin ortaya çıkaracağı sorunları telafi edecek tedbirlerimizi şu anda tamamladık. Şimdi bundan sonra tekrardan hızlı bir şekilde sektör temsilcileriyle biraraya gelip bir seferberlik başlatacağız. Bunun da startını Sayın Başbakanımız verecek. Yani Çin’den Hindistan’a, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya kadar biz her pazarda bir şekilde var olacağız. Şunu unutmayalım: Pakistan’daki insan da tatil yapıyor, Afganistan’daki insan da tatil yapıyor, Cezayir’deki insan da tatil yapıyor. Mesela Hindistan’da 300 milyonluk bir potansiyel var ve yavaş yavaş Hintliler düğünlerini yapmak için Antalya’yı tercih ediyorlar. Yine aynı şekilde 2013’ten itibaren biz Çin pazarına çok hızlı bir şekilde girdik. Mesela 2013’te 189 bin kişi geldi Türkiye’ye, 2015’te bu 269 bine çıktı, bunu hızlı bir şekilde yükseltiyoruz. Yani, iyi bir destinasyon yönetimiyle biz hem Çin’den, hem Hindistan’dan, hem Ortadoğu’dan, bu konuda Türk Hava Yolları’yla beraber çalışarak, tur operatörleriyle görüşerek, mesela önümüzdeki günlerde Hollanda’da bir turizm fuarı var, oraya katılacağız.
Sektörle birlikte şu anda önümüzdeki haftadan itibaren bir seferberlik başlatıp hem tanıtım anlamında, hem pazara vereceğimiz destekler anlamında, hem bizim turizm sektöründeki yatırımcının risklerini telafi edecek tedbirler anlamında, bunlarla ilgili bütün çalışmalarımızı tamamladık ve önümüzdeki haftadan itibaren bu konuda bir seferberlik başlatacağız. Bu ne zaman hissedilecektir? Nisan, Mayıs, Haziran döneminde hissedilecektir. Dolayısıyla Nisan, Mayıs, Haziran döneminde herhangi bir şekilde turizm anlamında bir sorun yaşanmaması için bugünden biz tedbirlerimizi alıyoruz.
Terörden zarar gören Kurşunlu Camii ve dört ayaklı minare gibi bir sürü yapı var. Bunun için aklınızda nasıl bir planlama var?
Şiddet ve terör her yerde aynı motivasyonla, aynı akılla hareket eder. Yani Palmira Harabelerini yıkan IŞİD’le, Kurşunlu Camii’ni yakan, dört ayaklı minareye kurşun sıkan anlayış arasında bir fark yoktur. Her ikisi de şiddet sarmalının içerisinde nihai amacına ulaşmak için insani, tarihi, doğayı yok etmeyi herhangi bir şekilde sorun olarak görmeyen bir anlayıştır her ikisi de. Diyarbakır’ın kalbi Sur’dur ve Diyarbakır içinde surlar ve sırlar şehri denir. Ve özellikle Fatih Paşa Camii Diyarbakır’daki ilk Osmanlı eseridir. Şimdi bir taraftan da UNESCO’yla da bu konuda temas halindeyiz. Bir taraftan oradaki kurul üyelerimiz, oradaki il müdürlüğümüz bir taraftan hızlı bir şekilde onlarla temas halinde bu süreci yakından takip ediyoruz. Yani orada kültürel mirasın korunması, oradaki kültürel mirasın zarar görmemesi için ciddi bir çaba içerisindeyiz. Dünyanın hiçbir yerinde, dünyanın hiçbir ülkesinde birileri sokaklara hendek kazıp oralara bombalar, mayınlar döşeyemez ve hiçbir akılda bunu meşru göremez. Şimdi bir ülkede birileri ülkenin bir ilçesinde ya da birkaç ilçesinde hendekler kazıyor ve bu ülkede Parlamento’da temsil edilen üçüncü büyük partinin genel başkanı ya da eş başkanı da bu hendeklerin aslında İzmir’de ve İstanbul’da da kazılması gerektiğinin işaretini veriyor ve bu işareti verdikten sonra bakıyorsunuz Mersin’de bir okul yakılıyor, İstanbul’da birileri kaleşnikoflarla gösteri yapmaya kalkışıyor. Şimdi burada terör örgütünün siyasi bir amacı var mı diye bakıyorsunuz? Hayır, bir siyasi amacı olamaz bunun. Neden? Çünkü bugün, bu ülkede herkes demokratik siyasetin içerisinde özgür bir şekilde aktör olabiliyor mu? Herkese siyasetin yolu açık mı? Açık.
Bu söz konusu partinin 80 tane milletvekili, 102 tane belediyesi ve yüzde 10’un üzerinde oyu var mı? Var. Bu ülkede Dilek Öcalan’a da, Ferhat Encü’ye de Meclis’in yolu açık mı? Açık. Peki, neden bazı gençlere hendek kazdırılıyor, neden bazı gençlere dağın yolu gösteriliyor, neden 15-16 yaşındaki çocuklar şiddetin ve terörün bir parçası haline getiriliyor.
Selahattin Demirtaş’ın Rusya ziyaretini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğer bir ülkenin üçüncü büyüklükteki siyasi partisinin eş başkanı o ülkeye adeta savaş açmış bir ülkeye ve o ülkenin dış işleri bakanıyla, o ülkenin diğer yetkilileriyle görüşüp kendi ülkesinin aleyhine açıklamalar yapıyorsa bu herhangi bir siyasi ziyaret olarak değerlendirilemez. Özellikle Rusya’nın Fırat’ın batısı ve Cerablus’a dönük ve bizim orada güvenli bir bölge oluşturma çabamıza dönük hamleleri var. Aynı şekilde PYD’nin de Fırat’ın batısına geçmeye dönük hamleleri var, Bunlara dönük görüşmelerin yapıldığına dair de biliyorsunuz açık bilgiler var. Şimdi bizim Suriye’de mazlumlarla bir sorunumuz var mı? Arap, Ezidi, Kürt, orada yaşayan bütün mazlumlara biz kucak açmadık mı? Kobani’de yaşananların, oradaki ortaya çıkacak herhangi bir katliamın engellenmesi için bizim topraklarımızdan Peşmergenin ve Özgür Suriye Ordusu’nun Kobani’ye yardıma gitmesini sağlayan biz değil miyiz? 190 bin Kobaniliyi Türkiye’de misafir eden biz değil miyiz? Biz burada herhangi bir ayrım yapmadan Ertuğrul 1890 filminde olduğu gibi bir insanlık dramı olduğunda etnik kimliğine, inancına bakmadan herkese yardımcı oluyoruz. Ve biz orada şunu söyledik, dedik ki; burada 300 bin kişiyi katleden Esad’ın yanında yer almayın, Kürtlere vatandaşlık bile vermemiş ve babasının ve kendisinin orada yaşayan Kürtlere ne yaptığı bilinen Esad’la birlikte olmayın, gelin bu zulme karşı koyun dedik. Ama Esad’la birlikte hareket etmeyi tercih ettiler. Yetmedi, oradaki Araplara ve Türkmenlere dönük etnik temizlik uygulamaya kalkıştılar. Yetmedi, siz Kobani’de gözyaşı döküyordunuz, peki şimdi orada Araplar ve Bayırbucak’ta Türkmen Dağında Türkmenler Ruslar tarafından adeta katlediliyor. Rusya IŞİD’e karşı hava operasyonu yapıyorum diyor, 2900 hava saldırısından 2800 bilmem kaç tanesi oradaki Türkmenlere dönük yapılmış, IŞİD’e dönük bir saldırı yok. IŞİD’e karşı Rusya’nın herhangi bir müdahalesi söz konusu değil. Orada Rusya’nın oluşturmak istediği bir hat var. Şimdi burada fotoğraf son derece açık ve net, dolayısıyla peki bu fotoğrafın içerisinde sizce bu fotoğrafın tamamına baktığınız zaman Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Mardin’de yapılmak istenenin orada yaşayan insanların toplumsal talepleriyle hiçbir ilgisi yok. Orada yapılmak istenen, uluslararası güçlerin Türkiye üzerinde oynadığı oyunun aparatı olan bir örgüt var karşımızda.
Ve bu piyonluğa, bu aparatlığa talip olan ve bunu yerine getiren örgütün maalesef siyasi uzantısı olan HDP halktan aldığı iradeye uygun davranmak yerine Kandil’in iradesine uygun davranmayı tercih ediyor. Herhangi bir toplumsal talep oradaki mağdurların, oradaki mazlumların güvenliğiyle ilgili bir kaygıyla hareket etmiyorlar. Biz ne diyoruz orada? Biz diyoruz ki; Diyarbakır’da yaşayan insanımın mağdur edilmesine ben izin vermem. Burada onun güvenliğinin riske atılmasına müsaade etmem. Devlet olmanın gereği olarak ben 79 milyon vatandaşımın her noktada güvenliğini sağlamakla sorumluyum. Şimdi sen gidip Rusya’nın herhangi bir bölgesinde hendek kazabilir misin, mayın döşeyebilir misin? Herhangi bir şekilde bir cenazede kaleşnikoflarla gösteri yapabilir misin? Yapamazsın, hiçbir devlet buna izin vermez. Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti de buna izin vermeyecektir. Dolayısıyla halkla, halkın toplumsal talepleriyle ilgisi olmayan, sadece uluslararası güçlerin bölgedeki hesaplarının bir parçası haline gelmiş bir terör örgütü ve onun siyasi uzantılarından bahsediyoruz.
Kültür Bakanlığı’nın bundan sonraki faaliyetleri nasıl olacak?
Şimdi bu topraklarda akan bir nehir var, yani bir kültür nehri zaten var, bu coğrafyanın, bu medeniyet havzasının bir hafızası var, yani kültürü hafızadan, yani mekanın hafızasından, coğrafyanın hafızasından, o medeniyet havzasının oluşturduğu hafızadan bağımsız düşünemeyiz. Zaten kültürü konuşmaya başladığımızda bir hafızayı ve bir kimliği de konuşmaya başlarız. O yüzden biz kültür politikaları dediğimiz zaman, aslında bir zamanı, bir mekanı ve o zaman ve mekan içerisinde kesişen insanın kaderini, hani o coğrafya kaderdir, o kaderi konuşmaya başlarız. Kültür bir toplumun bütün yaşam biçiminin, yapıp etmelerinin, eşya ile kurduğu ilişkinin sonucunda ortaya çıkan şeydir. Dolayısıyla, bugün bulunduğumuz noktadan baktığımızda biz, bir, hafızamıza bakacağız, kimliğimize bakacağız.
Kimlik dediğim de etnik bir kimlik ya da bir inanç grubunun kimliğinden bahsetmiyorum, o hafızanın inşa ettiği bir kimliği, coğrafyanın kader haline getirdiği kimlikten bahsediyorum ve nihayetinde de bunun ortaya çıkardığı ilişkiler ağının, bütün yapıp etmelerin hasılası olan yaşam biçimini kastediyorum.
Bundan sonraki 4 yıl biz bütün kültür politikalarımızı şehir üzerinden somutlaştıracağız, çünkü medeniyetin de, kültürün de üretildiği yer şehrin kendisidir. O yüzden o hafızayı da şehir üzerinden, o kimliği de şehir üzerinden konuşacağız. Şimdi bir yerin şehir olması için çok dilli, çok kültürlü, çok inançlı olması gerekir. O yüzden o çok renkliliği şehir üzerinden ve şehrin hafızası üzerinden, şehrin kimliği üzerinden kültür politikalarına dönüştüreceğiz. O yüzden önümüzdeki süreçte müzeler bizim için çok önemli, önümüzdeki süreçte yaşayan kütüphaneler bizim için çok önemli.