Kemalist resmî târihin çöplüğünde çürüyen, millet nezdinde hiçbir karşılığı olmayan, posası çıkmış malâyânî bir mevzu olan Atatürkçülükle toplumu ve okul çocuklarını hâlâ meşgul ediyorlar.
İlber Ortaylı gibi iri iri târihçiler ve akademisyenler Atatürkçülük üstüne bol bol masal anlatıp propaganda yapıyorlar. Bu taife resmî ideolojinin aydınlarıdır ki, bilhassa Kemalist Cumhuriyet dönemi üstüne konuşup yazdıkları gerçeklerin üzerini örten bilgilerle dolu. ? Bu ne ilkellik böyle?
ATATÜRKÇÜLÜK MİLLÎ VE İÇTİMAÎ BİR İHTİYAÇ MI?
Atatürkçülük millî ve içtimaî bir ihtiyaç mıdır? Yoksa bir zümrenin ideolojisi midir? Bin yıllık Müslüman Tük milletini kucaklayan, yücelten, değerlerini muhafaza eden irfânî ve fikrî bir memba mıdır? Nedir?
“ATATÜRKÇÜ DEĞİLİM” DEMEK TÜRKLÜKTEN AZLEDİLMEK MİDİR?
Bendeniz Atatürkçü değilim. Yukarıda sorduğum soruların hepsine “hayır!” diyorum. Niye Atatürkçü olayım? Kendimi Atatürkçü hissedecek kadar sığ ve dogmatik kafalı görmüyorum. “Atatürkçü değilim” demek, Türk milletinden ve devletinden azledilmek mânasına gelir mi? Atatürkçü olmak, Müslümanla aynı mânaya gelen Türk milletinden olmaklığımı ifade etmeye yetmiyor? Saltanat karşıtıyım ve cumhuriyetçiyim” demenin bir mantığı var, fakat “Atatürkçüyüm” demenin bir mantığı yok.
“Atatürkçüyüm” demek, sun’i, sentetik bir düşünceyi kabullenmektir. “Çü, cü, çülük” gibi ekler bir ismin etrafında kalıplaştırma ve ideolojik aidiyet hissettirme mecburiyetine dönüşüyorsa bunun içinden Türk milletine mensubiyet çıkabilir mi?
“Kendimi Atatürkçü hissetmiyorum ve böyle bir anlayış üzerinden millet kimliğimi pekiştirmeye gerek görmüyorum” demek suç mudur ve 5816 sayılı kanuna muhalefet etmek midir? Oysa bu kanunun yürürlükte olması “Tek Adam” ideolojisinden kurtulamadığımızı göstermez mi?
“ATATÜRKÇÜYÜM” DEMEK PSİKOLOJİK Mİ, SOSYOLOJİK Mİ?
“Atatürkçüyüm” demek psikolojik midir, sosyolojik midir? Komiklik olsun, diye sormuyorum. Araştırılması gereken mühim bir mevzuu. Fakir, sosyolojik olduğuna asla ve kat’a inanmıyor. Bu ülkede resmî devlet baskısının üç kuşağın zihin ve şuur altına yerleştirdiği ve sonra korkuya dönüşen psikolojik bir ârazdır. Bu ârazın, yâni Atatürkçüyüm” demenin kimi zaman münafıklığa, kimi zaman garanti belgesine dönüştüğünü, yâni kendini emniyete almaya yarayan bir nevi sigorta olduğunu belirtelim.
İnsanlar akademik ve memuriyet vazifelerinde “psikolojik” olarak hâlâ “Atatürkçüyüm” demek zulmüne maruz kalıyor ve kendini mecbur hissediyorsa, birtakım resmî kurumların, üniversitelerin ve kuruluşların Atatürkçülük dayatması devam ediyor demektir.
Suali şöyle soralım: “Atatürkçüyüm diyeceksin” baskısı var mı, yok mu? Her vatandaş “muhakkak ki Atatürkçüyüm diyecek” mânasında bir madde var mı anayasada? Bu ülkede yaşayan herkes resmî ağızdan öğrenmelidir bunun cevabını.
“Atatürkçüyüm demek vatandaşlık görevidir ve anayasa mecburiyetidir” deniliyorsa, bunun sebep ve gerekçeleri açıklanmalıdır. Böylece vatandaş ifade ve düşünce hürriyetine henüz kavuşmadığını bilsin ve tavrını buna göre belirlesin.
“ATATÜRKÇÜ DEĞİLİM” DİYEBİLME SEVİNCİNİ YAŞATMALIYIZ
İnsanın içinden gelmeden “Atatürkçüyüm” demeye mecbur bırakılması iradeye ve hürriyete yapılan bir darbe olarak görülüyorsa, devlet bunu açıklamalı ve insanlara “Atatürkçü değilim” diyebilme sevincini yaşatmalıdır.
Hülâsa, Atatürkçülük hâfızamızdan ne zaman çıkacak, gündemimizden ne zaman düşecek?