AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrası önemli açıklamalarda bulundu.
İdlib ile ilgili krizi yakından takip ettiklerini kaydeden Ömer Çelik, “Türk heyeti şu anda Rusya'da bugün ki görüşmelerini tamamladı, görüşmeler yarın da devam edecek. Türkiye bütün taraflara Rusya ile 17 Eylül 2018 tarihinde yapılan Soçi mutabakatını hatırlatıyor. Birkaç gündür Rusya tarafından çok sayıda Türkiye'yi suçlayan açıklamalar geldi. Türkiye'nin bu mutabakatı ihlal ettiğine dair bilgiler yanlıştır. Mutabakat rejim tarafından ihlal edilmektedir. Türkiye'de Soçi mutabakatına bağlılığını sürdürerek bütün bu insani felaketin önüne geçmeye çalışmaktadır. 2019 Mayıs ayından beri İdlib'te sivillere dönük rejim defalarca saldırı gerçekleştirmiştir. Bu yapılan Soçi mutabakatının ihlali olduğu gibi aynı zamanda da Rusya'nın verdiği sözlerin, Rusya'nın desteklediği rejim tarafından da ihlal edilmesi demektir. Rejimin bu saldırıları çerçevesinde 300'den fazla sivil altyapı ve hedef vurulmuştur. Rejimin ateşkes ihlalleri 20 bin civarına ulaşmıştır. Bin 500'ün üzerinde sivilin hayatını kaybettiği bilinmektedir” ifadelerini kullandı.
“Sahadaki askerlerimizin güvenliğinin sağlanması son derece önemlidir”
Verilen sözler ve mutabakata Türkiye Cumhuriyeti'nin bağlı olduğunu söyleyen Çelik, “Oradaki ateşkesin sağlanması, çatışmasızlık bölgesinin statüsünün sürdürülmesi hem sivil kayıpların önlenmesi hem terörle mücadele hem de insani felaketlerin önüne geçilmesi için son derece önemlidir. Sahadaki askerlerimizin güvenliğinin sağlanması son derece önemlidir. Suriyeli sivillerin korunması ve sınırımıza yeni göç dalgalarının gelmesinin engellenmesi son derece önemlidir. Türkiye'nin oraya yaptığı takviye yeni birliklerin gönderilmesi Rusya ile varılan mutabakatın çerçevesinde rejimin yaptığı saldırganlığa karşı mutabakatı korumak, askerlerimizi korumak, terörle mücadele konusundaki performansımızı ve etkinliğimizi artırmak için gerekli çabalardır. Türkiye açısından bu öncelikle bir milli güvenlik, terörle mücadele meselesi ve aynı zamanda Soçi mutabakatı ile Türkiye'nin angaje olduğu hem o çatışmasızlık bölgesinin statüsünün korunması hem de sükûnetin tesisi ve insani felaketin önüne geçilmesi için zorunludur. 690 binin üzerinde kadın ve çocukla ilgili yerlerinden edilme bizim sınırımıza doğru hareket etme şeklinde çeşitli rakamlar iletiliyor. Tabi ki Türkiye bununla ilgili tedbirlerini alıyor” açıklamasında bulundu.
“Suriye'de batılı dostlarımızın yaptığı hataların aynısı Libya'da tekrar edilmeye çalışılıyor”
Avrupa Birliği'nin, Libya'ya yönelik silah ambargosunu uygulamak için Akdeniz'de yeni bir operasyon başlatacak olmasına ilişkin bir değerlendirmede bulunan Çelik, şunları söyledi:
“Suriye'de batılı dostlarımızın yaptığı hataların aynısı Libya'da tekrar edilmeye çalışılıyor. Berlin Konferansı'ndaki sonuç bildirgesine Hafter tarafının sürekli olarak olumsuz yaklaşması en önemli meseleyken sanki iki taraflı bir saldırganlık varmış gibisinden Avrupa devletlerinden yapılan açıklamalar hiçbir şekilde gerçeği yansıtmıyor. Askeri Komite Toplantısı, Siyasi Diyalog Formu, Ekonomi Komisyonu mekanizmalarıyla Berlin Konferansı'nın sonuç bildirgesinde yer alan hususların hepsinin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu çerçevede Türkiye en son Münih Güvenlik Konferansı'nda yapılan toplantılara da katılmıştır, burada hassasiyetlerini dile getirmiştir. Berlin Konferansı'nda alınan Libya kararlarının uygulanmasını izlemek amacıyla oluşturulan Uluslararası İzleme Komitesinin ilk toplantısına Dışişleri Bakanları düzeyinde Münih'te Türkiye'de katıldı. Türkiye, Libya'da kalıcı ateşkes ve siyasi sürecin canlandırılması amacıyla düzenlenen bu toplantıda Libya Uluslararası İzleme Komitesi toplantısında kendi görüşlerini en net biçimde gündeme getiren ülkedir. Türkiye'nin ateşkesin sağlanması noktasındaki çabaları şu anda bütün dünyada en güçlü çaba olarak kayda geçmiştir. Libya'nın doğusundaki darbeci Hafter güçlerine karşı henüz beklediğimiz düzeyde bir tedbir alınması söz konusu olmuyor. Libya'da silah ambargosunun denetlenmesinin AB tarafından yapılmasının gerçekçi sonuçlara varmayacağını düşünüyoruz. AB'deki bazı devletler doğrudan Hafter tarafını desteklemekte ve Hafter tarafına silah göndermektedir. AB'nin bu silah ambargosunu denetlemesi gibi yaklaşıma olumlu bakmıyoruz. Onun yerine bunun BM tarafından yapılmasının daha sağlıklı bir mekanizma olacağını bildiriyoruz. Bazı ülkelerin karadan ve havadan Hafter güçlerine verdiği destek ortadayken AB'nin sadece Akdeniz'de operasyon başlatması sadece bir tarafın elini kolunu bağlamak diğer tarafın elini kolunu serbest bırakmak gibisinden bir sonuç doğurabilir. Türkiye burada BM mekanizmasını en doğru mekanizma olarak görmektedir.”
“Yüce meclisin yüksek iradesine dönük olarak açık bir saldırı görüyoruz orada”
FETÖ'nün siyasi ayağına yönelik tartışmalara ilişkin sorulan bir soruyu yanıtlayan Çelik, “Bizim siyasi hafızamız kuvvetlidir. Silahlı kuvvetlerden çok sayıda asker atılırken bunların hepsi terör örgütü mensubu olduğu için mi atılıyordu ya da devlet tarafından terör örgütü olarak tanınmamış bir takım yapılara sahip olanların hiçbiri atılmıyor muydu? Yıllardır Türkiye'de en çok tartışma konusu olan noktalardan bir tanesi ordudan atılmaların objektif kriterlere dayanıp dayanmadığıdır. Pek çok insan eşinin kılık kıyafeti yüzünden veya dindarlığı yüzünden atılmıştır. Herkes kendi dönemi ile ilgili olarak kendi döneminde kendisinin mükemmel işler yaptığını, kendisi dışındaki herkesin hatalı davrandığını söylemek gibisinden maalesef çok indirgemeci bir yaklaşım içine giriyor. Birisi kendi dönemiyle ilgili yapılanların tatmin edici bir cevabını verebiliyorsa diğer noktalara ilerlemesi lazım. Başbuğ meselesindeki meseli doğrudan TBMM'nin suçlanmasıdır. TBMM'de bir yasa tasarısına imza atan milletvekillerinin terör örgütü mensubu gibi gösterilmesi hiçbir şekilde aklımızla alay etmesin, TBMM'nin yasama iradesine saldırıdır. Böyle bir mantık yürütülürse herhangi bir kimse bundan sonra herhangi bir milletvekili herhangi bir yasaya imza atabilir mi? Yüce meclisin yüksek iradesine dönük olarak açık bir saldırı görüyoruz orada. Bugün yine bir açıklama yapılmış kendisi adına. Bir takım beyanların Fetullahçıların yaptığı yöntemlere benzediği şeklinde. Onların neyin kastedildiğini biz bilemeyiz, kim söylüyor onu da bilemeyiz ama bizim tespit ettiğimiz bir şey var. Yüce meclisin iradesine dönük bu şekildeki bir saldırının biz 28 Şubat mantığı içerisinde pek çok benzerini görmüştük. Türkiye yargı vesayetinin ve askeri vesayetin kaldırılması konusunda bugünlere çok güllük gülistanlık bir ortamda geçerek gelmedi. Bununla ilgili çok ciddi sancılar yaşandı. Bunu yakın dönemdeki siyasi tarih bu vesayet mücadelesinin en temel göstergelerinden bir tanesidir” dedi.
3600 ek gösterge ve infaz düzenlemesi
Çelik, bir gazetecinin, “3600 ek gösterge ve infaz düzenlemesi ile ilgili çalışmalar tamamlandı mı?” sorusuna şu cevabı verdi:
“Bunlarla ilgili çalışmalar devam ediyor. Yeni bir bilgi yok. Bu çalışmalar tamamlandığı zaman biz de size gereken bilgiyi veririz.”
Bir diğer gazetecinin, “2004 MGK'sı ile ilgili muhalefetin eleştirileri var? Tavsiye kararın gereği yapılmadığı yönünde. O gün bir siyasi sorumluluk üstlenilerek bu tavsiye karar yok mu sayıldı, neden işlem yapılmadı?” sorusuna Çelik, “MGK kararları tabi ki tavsiye karardır. Hükümet bunu kendi bağlamı içerisinde değerlendirir. Şimdi bunlar yok mu sayıldı veya bunlar yapıldı yapılmadı şeyi bile bir zamanlar MGK'yı hükümetin ta kendisi zanneden zihniyetin ürünü. O zaman ki bilgilere belgelere baktığınız zaman toplumun neredeyse tamamı bir sürü kararla suçlanıyordu. Bunlar tabi ki devletin ilgili kurumları tarafından takip ediliyor. Ama terör örgütü olduğu ortaya çıktığı andan itibaren 7 Şubat MİT krizi doğrudan devletin bir kurumuna saldırarak özellikle de Türkiye Cumhuriyeti devletinin Suriye politikasını sabote etmek, Suriye'ye bakan gözünü karartmak şeklinde. 17-25 Aralık'ta sahte bilgi belgeyle doğrudan Türkiye Cumhuriyeti hükümetine saldırarak yaptığı bütün bu faaliyetlere baktığınız zaman ondan sonra kim bununla mücadele etti, kim bunları mazur göstermeye çalıştı. Bunların toplumu zehirleyen dershaneleri, televizyonları üzerine hukuk devletinin imkanları içerisinde AK Parti hükümetleri giderken kim gitti o televizyonlara o kurumlara destek verdi, kim bununla mücadele etti. Esas problem, FETÖ'ye dönük olarak çok az cümle kuranlar, onları mazur göstermeye çalışanlar, Türkiye Cumhuriyetinin seçilmiş cumhurbaşkanı ve hükümetine karşı en saygısız ifadeleri kullanıyorlar. Bugün FETÖ ile mücadelenin başında devlet başkanı olarak cumhurbaşkanımız vardır. FETÖ'yü birisi bırakıp da Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı ile uğraşıyorsa burada adres bellidir , kim kiminle yan yana düşüyor. Hükümetlerimiz her alanda bununla ilgili en kararlı mücadeleyi vermiştir. Bizim devletimizin başına gelmiş en büyük belalardan bir tanesidir FETÖ, bu bir işgal projesidir. O bilgilere, belgelere bakarsanız alınmış bir sürü tavsiye kararları, toplumun bir sürü kesimiyle ilgili olarak bir sürü değerlendirmeler görürsünüz. O zaman ki istihbarat havuzlarına bakarsanız o istihbarat havuzları öyle anlayışlarla yapılmıştır ki toplumda neredeyse belli bir dar çerçevenin dışında suçlanmayan kimse kalmamıştır. Burada esas mesele bu yapının bir terör örgütü olarak tebarüz ettiği andan itibaren mücadeleyi kim verdi, bunların yanında kim durdu” açıklamasını yaptı.
Prof. Dr. Burhan Kuzu ile ilgili iddialara karşın Çelik, “Kendisi bir açıklama yapacaktır. Somut bir durum ortaya çıktığında bununla ilgili görüşümüzü söyleriz ama iddia dediğiniz konularda bizim dediğimiz fazla bir şey yok. İlgili kurumlar araştıracaktır, Burhan Kuzu cevabını verecektir. Bizim bir değerlendirmemiz yok” dedi.
“O gece bakan arkadaşlarımızın, milletvekili arkadaşlarımızın nerede olduğu açık”
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun FETÖ'nün siyasi ayağı ile ilgili yaptığı açıklamalar hakkında sorulan bir soruyu yanıtlayan Çelik, “15 Temmuz gecesi ve sonrasında FETÖ'nün en büyük hedefi cumhurbaşkanımızdır. FETÖ, 15 Temmuz gecesi cumhurbaşkanımızı öldürmek istedi. TBMM'yi bombaladı. Cumhurbaşkanlığı Külliyesine saldırdılar. Türkiye'deki özel harekat polislerine, askerlere saldırdılar fakat bir kişiye yol verdiler, dokunmadılar. Kılıçdaroğlu'na tanklar yol açarak yol verdi. Burada kendisine niye yol verildiğini izah etmesi gereken birisinin, Meclis'e saldırılmış, Cumhurbaşkanı öldürülmek istenmiş, bakanlar ve milletvekilleri öldürülmek istenmiş fakat bir kişiye yol verilmiş. O gece bakan arkadaşlarımızın, milletvekili arkadaşlarımızın nerede olduğu açık. Hiç kimsenin o gece utanacak bir şeyi yok. Utanılacak bir bağlantı var. Darbe olurken bir parti genel başkanın bir evde film seyreder gibi darbe görüntülerini seyretmesi. Listeler, bir sürü listeden bahsediyor. Bunları zaten hiçbir kurum açıklayamaz, bunlar yargının elinde. Yargı bütün bunları suçluyu tespit etmek için değerlendiriyor. Problem şudur: Yargının alanına giren konularda ve tamamen absürt bir takım sonuca varacak konularda sürekli olarak bu tip konular gündeme getiriliyor” ifadelerini kullandı.