Rusların Mesketya diye adlandırdığı, bizim Ahıska dediğimiz Gürcistan’ın güney batısındaki bölgede güncel verilere göre 35 Ahıska Türkü aile yaşamaktadır. 550 binlik Ahıska Türkü nüfusunun kendi adlarını verdikleri bölgede, bugün bu kadar az olmasının arkasında şüphesiz büyük bir sürgün hikâyesi yatıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nda Stalin rejimi tarafından çeşitli bahanelerle yurtlarından sürgün edilen halklar arasında, sürgün acısı bitmeyen tek topluluktur Ahıskalılar. Nüfusun çoğunluğu Türklerden oluştuğu için bu sürgün Ahıska Türklerinin sürgünü olarak biliniyor ama bölgede Türklerle iç içe yaşamış Ahıska Kürtleri ve Hemşinler de aynı acıyı yaşadı ve aynı vagonlara doldurularak sürgün edildiler. 1940-1945 yılları arasında Kafkasya’dan sürgün edilen Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş, Kalmuk ve diğerleri için Stalin öldükten sonra, Kruşçev yönetimi tarafından hakları iade edilip geri dönmeleri için koşullar oluşturulsa da, Ahıskalılar için böyle bir hak iadesi yaşanmadı.
Aslında, o dönem halkların yaşadığı sürgün hikâyeleri birbirine çok benziyor. SSCB İç İşleri Halk Komiserliği (NKVD) tarafından çıkarılan karar sonrası Sovyet askerleri, erkekleri cephede Almanlarla savaşa gönderilen bölgeyi bir anda sarar, karşı çıkanlar öldürülür veya hapse atılır, kadın, yaşlı, çocuk ayırımı yapılmadan tüm aileler soğuk kış gününde vagonlara doldurulur ve önceden planlanmış bölgelere doğru meçhul bir yolculuk başlar. Sürgün sırasında vagonlar mola vermez, soğuktan ve açlıktan ölenler vagonlardan dışarı atılır ve son istasyona gelindiğinde, “elde” ne kalmışsa artık, kamyonlara doldurularak önceden planlanmış bölgelere aktarılır. Sonrasında ise, aileler sürgün sırasında yitirdikleri yakınlarının acısını yaşarken, bir yandan da soğuk kış günlerinde, derme çatma yerlerde hayatta kalmanın savaşını vermeye devam ederler.
Aylar, yıllar geçer; bir gün “geri dönebilirsiniz” diye bir kararın duyurulması ile sevinmeye başlarlar ve 13-15 yıl yaşamaya çalıştıkları sürgün bölgesinden tekrar vagonlara doldurulup eski yurtlarına dönerler. Acılar, döndükten sonra da bitmez, çünkü yurtlarında artık tanımadıkları yabancı insanlar vardır. Sonra, istemedikleri halde o yabancılarla birlikte yaşamaya mecbur edilirler. Ama yürekler buruk da olsa, kendi topraklarına tekrar dönmenin getirdiği bir sevinçle dolar.
Bu sürgün hikayesi, Ahıskalılar için “geri dönebilirsiniz” kısmına kadar aynı aslında. O kısımdan sonrası Ahıskalılar için planlanmadı veya öngörülmedi.
İkinci Dünya Savaşı başladığında Sovyetler Ahıska bölgesinden yaklaşık 46 bin erkeği askere aldılar. Erkekler ön cephede savaşırken, geride kalanlar ise bir gün onları Ahıska’dan Barjom’a götürecek sürgün vagonlarının kullanacağı demiryolunun inşaatında çalışmaya mecbur edildiler. Sürgünden bir ay önce, Ahıska’nın Türk köylerinde, olağanüstü hal niteliğinde tedbirler uygulanmaya kondu, köylere giriş çıkışlar kapatıldı. “Türkiye ile savaş yapılacak” diye korkutulan Ahıskalıların evlerinden çıkmaları bile engellendi. Erkekleri vatan savunması için cephede bulunan Ahıskalılardan hiç birinin aklına sürgün gibi bir felaket gelmiyordu.
Sürgün kararı SSCB İçişleri Halk Komiseri Lavrenti Beriya’nın, savaşın Sovyetler lehine döndüğü tarihler olan 24 Temmuz 1944'de, “Tamamen gizli” ibaresiyle Stalin’e gönderdiği raporla alındı. Beriya diğer Kafkas halklarını da sürgüne götüren raporun benzerini sunmuştu “yoldaş” Stalin’e:
“Gürcistan SSC’nin Türkiye’yle sınırı olan bölgelerinde Türk nüfusu oturmaktadır. Söz konusu nüfusun önemli bir kısmı yıllardır Türkiye tarafındaki akrabalarıyla temas kurmak suretiyle muhaceret eğilimi içinde olup kaçakçılık yapmakta, Türk istihbarat organları için casus eleman angaje etme kaynağı oluşturmakta ve eşkıya gruplarına insan gücü temin etmektedir. SSCB sınırının Gürcistan SSC kısmında sınır güvenliğini temin etmek amacıyla SSCB İçişleri Halk Komiserliği Ahıska, Adıgön, Ahılkelek, Aspinza ve Bogdanovka rayonlarıyla Acaristan Özerk SSC’İne bağlı bazı köy topraklarından Türk, Kürt ve Hemşinli olmak üzere 16.700 hanenin toplam 86.000 kişilik nüfusunun Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan SSC’ye tahliye edilmesini uygun görmektedir. Türkler tahliye edildikten sonra bu bölgeye Gürcistan’ın diğer bölgelerinden toprak sıkıntısı çeken 7.000 kolhozcu hanesinin iskan edilmesi uygun bulunmuştur.”
Tarihler 14 Kasım’ı 15’ine bağlayan geceyi gösterdiğinde, bölgeye yerleştirilmiş NKVD birlikleri evlerin kapılarını tek tek çalarak herkesin meydana toplanmasını emrettiler. Halka toparlanmak için 3 saat verilmiş ve herkese taşıyabileceği kadar eşya ve yiyecek almasına müsaade edilmişti. Meydana toplanan insanlara aynı minvalde şeyler söylendi: “Sovyetler Türkiye ile savaşa hazırlanıyor. Sizin arada kalmanızı istemiyoruz. O sebepten sizi bir süreliğine güvenli bölgelere taşıyacağız.”
Karara itiraz edenler, karşı gelenler hemen infaz edildiler. Çocukların ve kadınların feryatları arasında vagonlara doldurulan insanlar için ise 40 günlük yolculuk başladı.
SSCB İçişleri Halk Komiserliği’ne bağlı Göçmen Bölümü Başkanı M. Kuznetsov’un raporunda Özbekistan’a yerleştirilen göçmenlerin sayısı, 10 bin 813 erkek, 16 bin 126 kadın, 26 bin 223 çocuk olmak üzere toplam 53 bin 163 kişiden oluşuyordu.
Kırgızistan SSC Halk Komiseri Pçelkin’in raporunda ülkeye yerleştirilen göçmenlerin sayısı, 2 bin 690 kadın, 5 bin 516 çocuk, 2 bin 405 erkekti.
Kazakistan İçişleri Komiseri ise verdiği raporda, ülkeye yerleştirilen göçmenlerin sayısının 28 bin 598 kişi olduğunu belirtmişti.
Raporlardan 1944-1948 yıllarında Ahıska’dan aralıklarla sürgün edilen Türk, Kürt, Hemşinlerin toplam sayısının 94 bin 955 olduğu anlaşılıyor. SSCB İçişleri Halk Komiserliği göçmenlerin adı geçen 3 ülkeye yerleştirilmesinden sonra 1948’e kadar 14 bin 895 kişinin öldüğünü de rapor etmiş. Şartlar göz önünde bulundurulduğunda, bu sayının gerçeklerden çok uzak olduğu anlaşılıyor. Zira, 1944’deki Ahıska nüfusunu da göz önünde bulundurduğumuzda sürgünü yaşayanların sayısının 115-120 bin civarında olduğu söylenebilir. Tanık ifadeleri ve sonradan araştırılan belgelerde 40 günlük yolculuk sırasında vagonlarda soğuktan ve açlıktan ölenlerin sayısı 17 bin civarında.
Ahıskalılar ikinci gönüllü sürgünü birinci sürgünden 45 yıl sonra yaşadılar. Henüz Sovyetler dağılmadan Özbekistan’ın Fergana şehrine yerleştirilmiş Ahıska Türkleri 1989 yılının 1-5 Haziran günleri içerisinde saldırıya uğradı ve büyüyen saldırılar sonrası tüm Özbekistan’dan 100 bin civarında Ahıska Türkü tekrar göçe mecbur edildi. Ahıska Türklerine yapılan bu saldırıya, 20 Mayıs’ta Ahıskalı gençlerle Özbek gençler arasında çıkan bir bar kavgası neden olmuştu. Fitili ateşleyen ikinci olay ise Fergana pazarında Ahıskalı pazarcı bir kadınla Özbek gençler arasında, satılan ürünün fiyatı üzerinde çıkan tartışma olmuştu.
Büyüyen tartışma Ahıskalıların evlerinin yakılmasına kadar uzanıyor. Olayın seyrine ve bizzat şahitlerin ifadelerine bakıldığında, ateşi körükleyenin belli bir kesim olduğu gözüküyor. Saldırıda bulunanların ekseriyetinin başıbozuk, alkol ve uyuşturucu bağımlısı Özbek gençlerden oluşması, saldırıların yönlendirildiği iddiası hakkında önemli bir kanıt.
1-5 Haziran 1989 tarihlerinde Ahıskalılara ait 650 ev ateşe verilmiş ve yüzlerce Ahıskalı da öldürülmüştü. Ateşin, Özbekistan’ın diğer şehirlere sıçrama ihtimalini de göz önünde bulunduran Özbek yetkililer, Ahıskalıların 100 binini ülke dışına çıkarmıştı. İkinci sürgünde Ahıskalıların büyük bölümü (70 bin) Azerbaycan’a, Rusya’nın Krasnodar şehrine, Ukrayna’ya ve Özbekistan’a komşu Kazakistan ve Kırgızistan’a göçe zorlamışlardı.
Fergana olayları, sonraki süreçte Ahıskalıların dünyanın dört bir yanına dağılması için de bir sebep oldu. Şuan Azerbaycan’ın Saatlı, Sabiraabad ve diğer şehirlerinde toplam 135 bin civarında Ahıska Türkü’nün yaşadığı biliniyor. Ahıskalılar, Azerbaycan’a ilk olarak (yaklaşık 10 bin kişi) 1958 yılında geliyorlar. Gürcistan’a geçemedikleri için ana yurtlarına en yakın bölge olan Azerbaycan’a yerleşmişler. Türkiye’ye göçleri ise 1992’de, Turgut Özal döneminde “Ahıskalı Türklerinin Geri Dönüşleri ve İskânı” ile ilgili çıkan kanunla gerçekleşiyor. Türkiye’ye son gelen kafile, Rusya ile Ukrayna arasında çıkan savaş sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015’deki girişimleriyle ülkeye giriş yaptı ve Ukrayna’nın doğusunda yaşayan 677 aile, Bitlis’in Ahlat ilçesine yerleştirildi. Şuan Türkiye’deki Ahıskalı Türklerin sayısının 40 bin civarında olduğu tahmin ediliyor
Ahıskalı Türklerin ABD’ye toplu göçü ise 2005 yılında gerçekleşiyor. Çoğunluğu Rusya’da yaşayan Ahıskalılardan oluşan yaklaşık 15 bin kişilik kafile anlaşmalar sonucu ABD’ye yerleştiriliyor.
Kendi ana yurtları olan Gürcistan’ın Ahıska bölgesinde, internet kaynaklarında nüfusları 2 bin ve 5 bin arası olarak gösterilmesine rağmen, gerçek tamamen farklı. İHH İnsani Yardım Vakfı’nın 2018 yardım dağıtımında Ahıska’da 35 Ahıska Türkü ailesi tespit edilmiş. İHH’nın 2010 yardım kampanyasında sebebiyle, başkent hariç Gürcistan’ın genelindeki Ahıskalı Türk ailesi sayısının 143 olduğu saptanmış.
1944’deki sürgünden sonra bölgeye yerleştirilen Ermeni ve Gürcüler, yurtlarına geri dönmek isteyen Ahıskalılara bin bir zorluk çıkarmakta, baskı altına almaktalar. Her ne kadar Gürcistan yönetimi, geri dönüşleri teşvik ettiğini açıklasa da, geri dönen Ahıskalılara değişik bürokratik engeller çıkarılmakta, Gürcü soyismi almaları yönünde baskı yapılmaktadır.
Şuan Gürcistan’ın Gori şehrinde yaşayan az sayıdaki Ahıskalı Türk, Gürcü soyismi almak zorunda kalmışlardır.
Sürgünü bizzat yaşayanların anlattığı hikayeler tüyler ürperten cinsten. Cenazesini bile defnedemeden evlerinden çıkmak zorunda kalan aileler, vagonlarda soğuktan ve açlıktan ölen çocuklarının ve yaşlılarının acısını içine gömenler, savaştan dönen Ahıskalı askerlerin aylarca, Orta Asya’da sağ kalan ailelerini bulma çabaları…
Sovyetlerin en kanlı dönemlerinde, sürgün hayatı yaşayan halklar içerisinde, sürgün edildikleri bölgeden de sürgün edilen ikinci bir topluluk yoktur. Ama Ahıskalıların içerisinde, son 74 yılda 3 defa sürgün yaşayan yüzlerce aile var.
Bugün her göçe zorlanmış insanı bağrına basan ülkemiz ne kadar iftihar etse azdır. Zira her göç hikayesi neredeyse birbiriyle aynı. Dün Ahıska, bugün Suriye, yarın bilmem nere. Biz her daim olduğumuz yerde kaim ve kucak açan olmaya devam edeceğiz.
Allah bizim bu yönümüzü hiç eksiltmesin ve bu yolla bereketini ve rahmetini üzerimizden esirgemesin. Amin…