“Ağlayın, su yükselsin! belki kurtulur gemi”

Ahmet Doğan İlbey

Bütün peygamberler ağlamıştır. Ağlamak, gül kokulu Efendimiz aleyhissalâtüveselâmın ümmeti ve vefat eden oğlu İbrahim için döktüğü mübarek gözyaşlarıdır, Allah’tan kuluna hediyedir, Hz. Yakub’un gözlerinden akan Yusuf’tur. Yusuf da babası gibi o kadar ağladı ki, zindandakiler: “Ey Yusuf! Ya geceleri ağla gündüzleri sus ya da gündüzleri ağla geceleri sus!” dediler.

HAZRET-İ İNSANIN VASFIDIR AĞLAMAK

Sahabeler az güler, çok ağlarlardı. Bundandır ki hazret-i insanın vasfıdır ağlamak, müminin gözlerinden seccadeye dökülen birkaç damla yaştır, bizden evvel giden ahbaba ağıt ve hüzündür, cehenneme giden yolun ateşini söndüren su’dur, sözün bitip gözlerin dile geldiği vakittir…

AĞLAMAK İÇİN KALP VE VİCDAN GEREK

Her insan ağlayamaz. Ağlamak için kalp ve vicdan gerek, Müslümanca mes’uliyetlerin idrakinde olmak gerek. Mârifet işidir ağlamak. Mârifetullah’a sahip olanlar, yâni Allah’a hakkıyla kulluk edenler ağlamanın ecrini görebilirler ancak. Ağlayamıyorsak kalbimiz kirlidir. Câhiller ve gaddarlar ağlamaz. İmam-ı Gazâli, Kalplerin Keşfi’nde “Ağlamayan aldanmıştır, ağlarken riyâ yapıyorsa o da aldanmıştır” diyor.

Ağlamasını bilen için gözyaşı şifadır. Gözümüzle birlikte kalbimiz de ağlasın. Mânevî hastalıklarımızın iyileşmesi, dualarımızın yerine ulaşması için ağlayalım. Allah korkusuyla dökülen gözyaşı makbuldür, rahmettir bilene. Hz. Mevlânâ, Mesnevî’sinde (cilt:2) ağlamanın bedelini şöyle hikâye ediyor:

“Dadı ve annenin çocuk ne zaman ağlayacak diye bahaneler aradığı gibi Allah’da, insanlar ağlasın da süt meydana gelsin diye ağlamayı yarattı. Çocuk ağlamadıkça süt nasıl coşar? Bir günlük çocuk bile bu hakikati bilir. Ağlayayım da esirgeyen dadı gelip yetişsin ister. Dadılar dadısı da insan ağlamadıkça sebepsiz bedava sütü pek az verir. Bu yüzden insan, ‘çok ağlayın’ gerçeğine kulak verdi. (…) Allah, yoldan çıkan kavimlerin gözyaşlarına acıdı. Onlar nedamet gösterip ağlayınca kurtuldular. (…)Yunus Peygamberin kavmi gözyaşı ile musibetten kurtulmuş. (…) Hz. Yakup ağlamasının sonunda Yusuf’a kavuştu.”

AĞLAMAYI UNUTMASAYDI MÜSLÜMANLAR…

Bir yanda Tanrısız emperyalist devletlerin zulmü, bir yanda Müslümanların birbiriyle savaşı… Her yerde yoksulluk, acı, kan ve zulüm… Allah’ı ve Resûlünü unuttular da ondan. Gözyaşının kudretli birleştiriciliğini anlayabilseydi, ağlamayı unutmasaydı Müslümanlar birbirlerini öldürürler miydi? Niye öldürüyoruz da hiç ağlamıyoruz diye sordular mı birbirlerine?

Ağlamayı ibadetin bir rüknü sayan medeniyetin mensubuyuz. Peygamber Efendimiz’in ümmeti için döktüğü gözyaşlarına hürmeten çokça ağlayalım Bizi ancak ağlamak kurtarır. Kardeşini düşman bilen kalplerimizin fitneden arınması için, bütün insanlığın gördüğü zulüm için hep birlikte ağlayalım.

GÖZYAŞLARIYLA ISLANMIŞ MİLLET OLMAK

Katliamlarımızı, kötülüklerimizi gözyaşlarımızla temizleyemiyorsak akıbetimiz helâk olan kavimler gibi olacaktır. İyi insan olamamamızın, birbirimizin hakkını yemenin ve kâfire muhtaç olmanın utancından yönümüzü Kâbe’ye dönüp, sonra Efendimiz aleyhisselâtüvesselâma salatüselâm ederek hıçkıra hıçkıra ağlayalım. Musibetlerden kurtulmanın tâlimlerinden biri de kalbimizden ve vicdanımızdan dökülen gözyaşlarıdır. Ağlayabiliyorsak kurtuluruz.

Gözyaşlarıyla ıslanmış millet olmak gerek yeniden. “Allah’ım, ağlamayan gözlerden sana sığınırım” diye niyaz edenlerden olmak gerek. “Ağlayın, su yükselsin! Belki kurtulur gemi” diyor üstad Necip Fâzıl.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.