Türkiye’de dekolte kadının ve kıyafetin resmî devlet eliyle törenlerle “toplumsallaşmaya” dönüşme tarihçesine bakıldığında karşımıza 29 Ekim Cumhuriyet ve 19 Mayıs Gençlik Törenleri çıkar. İlk yıllardan sonra bu iki resmî törene 23 Nisan Töreni de eklenir. Batı’dan ithal edilen bu uydurma resmî törenler, toplumu modernleştirmek için oluşturulmuş Kemalist cumhuriyetin İslâm’a mugayir bir projesidir.
19 MAYIS TÖRENLERİNE “BAYRAM” DEMENİN YANLIŞLIĞI
Millî anâneye aykırı bu törenlere “bayram” demekten hep hicap ettim. Lâ-dînî Kemalist cumhuriyetçiler ve yandaşları cehaletlerinden ve idrâklerinin İslâm medeniyet değerlerine kapalı olmasından dolayı bu törenlere “millî bayram” diyorlar. Millî kavramı milletten, millet kavramı İslâm’dan neşet eder. Dolayısıyla İslâmî anâne, usul ve değerleri taşıyan özel günler ancak bayram sayılabilir. Âyetlerde emredildiği şekilde Ramazan ve Kurban Bayramları’na bayram denir ve ancak Müslüman milletçe kutlanabilir.
Bayram İslâmî bir kelimedir. Millî (İslâmî mânasına gelmektedir) bakımdan hususî değeri olan ve milletçe kutlanan günlerdir. Bayramlarda bayram namazı kılınır, bayramın mânasınca büyükler, eş-dost ve mezarlıklar ziyaret edilir, insanların gönülleri alınır, yoksullara yardım ve pay dağıtılır. Türkiye’de dinî bayramların yanında, “Hakk’a tapan millet” Millî Mücadele’ye “din-i İslâm” ve “Vatan-ı İslâmiyye” üzere katıldığı için İstiklâl Harbi ancak bayram ilân edilebilir.
23 Nisan Töreni’ni çoğu insan, İstiklâl Savaşı’nda din-i mübin ve vatan-ı İslâmiyye için cihada çıkan “Hakk’a tapan millet”in “Millî Hâkimiyet Bayramı” zanneder. Oysa bu durum bir yıl sürmüş, sonra dekolte “bayanlar” gibi dekolteli kız öğrenciler oluşturulması için yeniden tanzim edilmiştir. Ardından, Atatürkçülüğü “iyi bir şey” zanneden bâzı öğretmen ve öğrencilerin “23 Nisan sevinç doğuyor içime” diye şiircikler yazdığı bu tören dekolteli kız öğrenciler gösterisine dönüştürüldü.
“19 MAYIS BAYRAMI” LAİKÇİ CUMHURİYETİN İDEOLOJİK TÖRENLERİDİR
“Bayram” sıfatına sahip olmayan, Stalinist ve Hitlervâri totaliter rejimlerin törenlerinden kopya edilen ve Avrupaî kadın modelini telkin eden 29 Ekim Cumhuriyet ve 19 Mayıs Törenleri, Millî Mücadele’nin ruhuna aykırı “inkılâpçı Cumhuriyetin” varlığını dayatan ideolojik törenlerdir. Dahası, dekolteli kızlar ve “bayanlar” vücuda getirmenin resmî provasıdır. Özellikle 19 Mayıs Töreni’nde dizden yukarı etekleri, teni gösteren kumaştan yapılma kol ve omuzları açık kıyafetleriyle kız öğrencilerin gösterilerinin Batı’nın paganist karnavallarına dönüştüğü malumdur.
Cumhuriyetin gayesi bu denî törenler vasıtasıyla dekolte kıyafetli kız öğrencileri modern Türkiye’nin “çağdaş” nüvesi olarak hazırlamaktır. Bu yolda mesafe alındığı, “kamusal alanda”, özel lise ve üniversitelerde dekolteli öğrencilerin çoğalmasından anlaşılıyor. Özellikle 19 Mayıs Törenleri, Müslümanca giyinen kız öğrenci tipine karşı modern öğrenci tipinin öne çıkarılması gösterileridir.
19 MAYIS GÖSTERİLERİ UTANMA VE İFFET DUYGULARINI KIRIYOR
Şenaat ve müstehcenlik alâmetleri taşıyan bu törenlerde kız öğrencilerin bu kıyafetler içinde “çağdaş” Avrupa’dan kopya edilen çeşitli dans ve jimnastik hareketleriyle utanma ve iffet duygularının kırılması da sağlanmaktadır. Ayrıca 19 Mayıs gösterilerinde şarkıların, dans ve figüratif hareketlerin eşliğinde öğrenciler Yunan ve Roma kültüründeki kadının “cinsel çekicilik” gösterisini de öğrenmiş oluyorlar. Böylelikle sözde “çağdaşlaşmış yeni Türk kadınının” ruhunda İslâm’a ait zerre iffet ve hayâ duygusunun kalmaması sağlanıyor.
19 Mayıs bayram değil, Atatürkçülüğün propagandası ve Avrupavâri takdis edilmesidir. Kemalizm'in bir nev'i âyini… Batılılaşmanın yâdedilmesi ve din ü milletin değerleri fes edilerek ilân ettirilen kanlı Altı Ok Cumhuriyetine adanmış gençlik gösterisidir.
19 MAYIS, LAİK CUMHURİYET İÇİN YOLA ÇIKIŞIN TÂRİHİ DEĞİL
“Samsun’da doğan güneş” diyerek yüceltilen 19 Mayıs’ın, belgelerle sabittir ki Sultan Vahdettin’in izninden ayrı bir “millî hareket” olmadığı aşikârdır. Doğu'daki orduların müfettişi olarak ve Samsun havalisindeki asayişin temini ile benzeri vazifelerin yerine getirilmesi için hayli subay, hizmetli, iaşe ve altın yolluklarla yola çıkarılan M. Kemal'in 19 Mayıs'ta yola çıkma sebebi kendi ifadesiyle “Vatan-ı İslâmiyye" nin ve hilafetin kurtarılması ile yine kendi ifadesiyle “Bölgedeki asayişi temin etmek ve din- mübin-i İslâm üzere” milleti Millî Mücadeleyi hazırlamaktı. Bu sebeptendir ki 19 Mayıs, laik Cumhuriyet için yola çıkışın târihi değil, vatan-ı İslâmiye’nin kurtarılması için çıkılan târihtir.
Sonradan icad edilen 19 Mayıs törenlerinin bu mâna ve maksatla uzaktan yakından bir alâkası yoktur? Millî (millîlik İslâm'dan gelir) anâne ve ruhumuzla hiçbir uygunluğu olmayan şenaat dolu 19 Mayıs Atatürkçülük karnavalının Müslüman millete zulümden başka bir mânasının olmadığı gibi târihî gerçeğe de dayanmaz.
Tamamen Kemalist oligarşinin ve askerî varlığın ikonlaştırılmış törenidir. Bu hakikati, memur zihniyetli inkılâp târihçisi akademisyen ve aydınlar dile getirmeye muktedir değildir. Hiçbir ilmî haysiyet ve şahsiyetleri olmayan bu taifenin vazifesi "yalan söyleyen" inkılâp târihi üzerinden resmî ideoloji Atatürkçülüğe "katkıda" bulunmaktır.
19 MAYIS BATILILAŞMIŞ BİR CUMHURİYETİN FESTİVALİDİR
Erbabının bildiği mevzua bir daha işaret etmek gerek. M. Kemal, 1927 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası'nın Kurultayı'nda okuduğu, objektif olmayan, hissîlik ve tarafgirlik taşıyan "Nutuk"da "19 Mayıs 1919 târihinde Samsun'a gittim" cümlesiyle bu târihin aslî hedef ve muhtevasını kendi hedefine uygun şekilde değiştirir.
Bu mesajla 19 Mayıs ideolojik hâle dönüştürüldükten sonra 1938'de "resmî bayram" kabul edilir. Nutuk okunmadan önce 19 Mayıs'ın "bayram" ilân edilmesini akıl edemeyen (!) cumhuriyetçiler, Samsunluların 1926'da 19 Mayıs'ı 'Gazi Günü' ilân etmesiyle "kutlamayı" Ankara ve diğer şehirlere taşırlar. 1928 yılında birkaç şehirde "Gâzi Günü" ilân edilir, 'Gazievi' açılır, fener alayları düzenlenir, belediyelerde "Gâzi"ye ve milleti sindiren "devrimci cumhuriyete” Batılı tarzda "Şükran Baloları" yapılır.
Maarif Vekili Mustafa Necati Bey ve Selim Sırrı Tarcan'ın teklifiyle, başlangıcı İttihat döneminden gelen "Terbiye-i Bedeniye Şenlikleri" ve "İdman Bayramı" adını alan törenler "Gâzi Günü" nün muhtevasına dahil edilerek kutlanmaya başlar. Müslüman mâziyle irtibatını kesmiş olan Atatürkçü Cumhuriyetin "yaratmağa" çalıştığı İslâmsız "yeni Türk ulusu" adına Ankara'daki törende Orta Muallim Mektebi öğrencilerinden oluşan "gürbüz kız ve erkekler bedensel marifetlerini" sergilerler ve kendilerini izleyen M. Kemal'in lâ-dinilik taşıyan "muasır Türk gençliği" iltifatlarına mahzar olurlar.
19 MAYIS’IN ADI “MİLLÎ MÜCADELE’YE HAMLE BAYRAMI” OLARAK DEĞİŞTİRİLMELİDİR
19 Mayıs 1919'da "Vatan-ı İslâmiyye" nin kurtuluşu için Millî Mücadele'yi başlatma niyet ve fikriyle yola çıkıldığına göre bu târihi hususi gün olarak kutlamak icabediyorsa, “din-i İslâm" üzere bir muhteva katarak kutlamak gerekmez mi? Bundandır ki, 19 Mayıs törenleri Atatürkçü Cumhuriyet zihniyetinden kurtarılarak adı "19 Mayıs Millî Mücadele'ye Hamle Günü" olarak değiştirilmelidir. O vakit görülecektir ki bu kutlamalara necip milletimiz İstiklâl Savaşı’ndaki cihat heyecanıyla yürekten katılacaktır.
Bu târih, Millî Mücadele'yi başlatma târihi olduğu içindir ki muhtevası da Müslüman milletin topyekûn katıldığı İstiklâl Savaşı'nın ruhuna uygun olmalıdır. İlk Meclis’teki gibi mebuslar, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Ordu Komutanları, hocalar ve İslâm âlimler toplanıp Kur'ân Kerim okutulmalı ve dualar edilmelidir. Ardından bu zevat, “din-i mübin” üzere siyaset eden yine o günün M. Kemal'inin yaptığı gibi, milletin gönlünde yer eden hocaların, din âlimlerinin, tarikat büyüklerinin de olduğu bir heyetle yaya olarak Hacı Bayram-ı Veli Câmii'ne giderek namaz kılınmalı ve Millî Mücadele şehitleri için mevlüt okutulmalıdır.
19 MAYIS’TA KARABEKİR PAŞA GİBİ MİLLÎ MÜCADELE’Yİ HAZIRLAYANLAR YÂDEDİLMELİ
19 Mayıs'ın ilk adımı olan Erzurum ve Sivas Kongrelerinin toplanması ve Heyet-i Temsiliye’nin oluşmasında birinci derecede âmil olan Kâzım Karabekir Paşa hakkıyla yâdedilerek, hizmetleri millet çocuklarına Genelkurmay, Millî Eğitim Bakanlığı, Türk Târih Kurumu ve üniversite temsilcilerince anlatılmalıdır.
Ardından Millî Mücadele'ye irşad vazifesiyle katılan İslâm şairi Mehmet Âkif, Şeyh Senusi ve Said Nursî Hazretleri gibi yüzlerce din âliminin hizmetleri de devletçe kabul edilerek, mektep kitaplarına dahil edilmelidir. Ayrıca belgelerle ispat edilen Sultan Vahdettin'in 19 Mayıs hamlesine rıza ile fikren ve kalben izin vermesi değerli bir vesile olarak sayılmalıdır.
--------------------------------------
“KALBİN FETHİ”
İmanında zafiyet oluşan, yüreğine lekeler düşen ve idraki kirlenmiş de haber olmayan zamanımızın zavallı insanları hamaset damarı kabardığında fetihten, fütühat bahseder. Fakat fetih yapılacak ilk yerin neresi olduğunu öğrenememiştir daha. Kalbinin kirliliğinden, örtülü olduğundan haberi yok. Tezkiye edilmemiş, yâni fetihle örtülü yüzü açılıp temizlenmemiş kalbiyle diyâr-ı küffarı fethetmeğe hamleder.
Bilmez ki insan önce kendi kalbini fethetmesi gerek. Âlimler ve fâzıllar böyle söylüyor. Fetih şuuruna evvel emirde kalbimizin fethiyle başlamak gerektiğini şuurlu bir şeklide kavramak için Semerkand Dergisi Mayıs 2015 sayısında Ali Yurtgezen hocanın T. Ziya Ergunel müstearıyla yazdığı “Kalbin Fethi” yazısını okuyup tâlim ediyorum. Haddim değil ama fetih yoluna çıkmaya niyetli olanların da mutlaka okumasını dilerim:
“Geçmişte mücahitler ‘Allah Allah’ zikriyle bu memleketleri fethederek oradaki küfür perdesini açmış, insanların İslâm’ın tebliğine muhatap olmalarını, iman nuruyla aydınlanmalarını sağlamışlardır. Mad em böyledir, insan kalbindeki zulmeti, yani iman nuruna mâni olan karanlığı da yine Cenab-ı Hakk’ı zikrederek dağıtabilecektir. (…) Esasen bütün cihat türlerinin ilk hedefi kalplerin fethedilmesidir. Küffara karşı muharebe ile girişilen cihatlarda dahi asıl maksat öldürmek değil, onları imanla diriltmektir. Fakat Müslümanın bu cihat şuurunu kazanması için önce kendi kalbini fethetmesi gerekir. Çünkü cihat mükellefiyetini ihmal ettikçe Müslümanın kalbini de zulmet kaplayabilir. (…) Öyleyse, Îlâ-yı Kelimetullah için önce kendi kalbimizi fetheylemek üzere mücahiterin tâlimine kemal-i ciddiyetle devam…”