Erkır Medya bünyesinde faaliyet gösteren Diriliş Haber gazetesi yine Kahramanmaraş’ta bir ilke imza attı. Kahramanmaraş’ın tamamı renkli tek gazetesi Diriliş Haber her hafta özel röportajlarla okuyucularına ulaşıyor, Milli iradeye sahip çıkma yolunda dev röpartajlar gerçekleştiren Diriliş Haber 15 Temmuz’u unutmadı unutturmadı.
Memur Sen Kahramanmaraş İl Başkanı Abdülaziz Aydın, 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümüne ilişkin sorularımızı yanıtladı. 15 Temmuz’un önemine vurgu yapan Aydın, “Anadolu’yu sanki tekrar keşfettik. Yaşadığımız toprakların ehemniyetini, düşmanın neler yapabileceğini hiç bu kadar toplum olarak sorgulayıp tartmamıştık belki de. 15 Temmuzda aslında kendimizle yüzleştik, tarihimizle yüzleştik” ifadesini kullandı.
Toplum olarak “15 Temmuzda” neler yaşadık. Kendi izlenimlerinizle bize “15 Temmuz’u” anlatır mısınız?
Öncelikle bizlere bu imkanı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. 15 Temmuzda toplum olarak yaşanabilecek birçok duyguyu aynı zaman dilimi içerisinde yaşamış olduk. Acıyı, ihaneti, hayal kırıklıklarını, vatan sevgisinin ne demek olduğunu, vatansızlığı vs. hepsini bir geceye sığdırdık ve çözümleme şansına sahip olduk.
Anadolu’yu sanki tekrar keşfettik. Yaşadığımız toprakların ehemniyetini, düşmanın neler yapabileceğini hiç bu kadar toplum olarak sorgulayıp tartmamıştık belki de. 15 Temmuzda aslında kendimizle yüzleştik, tarihimizle yüzleştik. Bize unutturulan ama gavurun unutamadığı şanlı tarihimizle…
Düşmanımız kimdi? Bize fetönün dış bağlantılarından bahseder misiniz?
Şimdi burada düşmanı tarif etmek veyahut tek tek tanımlamak uzun zaman alır. Ancak, adını koymak gerekliyse organizatör ve şeytani akıl ABD’yi de kontrol altında tutan, emperyalizmin mimarı bir avuç elitin taşeronu, içimizdeki uzantısı, kırkyıl kendisini ustalıkla gizlemiş, batının değerlerini kendine din edinmiş fetö ve avaneleridir.
Düşmanın kimliğini sadece fetö ve leşkerleriyle sınırlamak bizlere doğru bakış açısı kazandırmadığı gibi doğru tedbir almamızı da engeller. Düşman tanımı, zihniyetlere göre izafi bir durumdur. Bizim nerede ve kimin safında durduğumuzla alakalı aslında tüm bunlar. Bunun en somut örneğini Peygamberlerin mücadelelerinde görebiliriz. Ebu Cehil’e göre Hz. Peygamber(SAV), Firavun’a göre de Hz. Musa (AS) düşmandı. Çünkü kuvvetin, sayıca kalabalık olmanın, imtiyazın ve çıkarın üstün tutulduğu şeytani bir nizamın yani ‘Batıl’ın hüküm sürmesini isteyen kimselerdi. Ancak; Hz. Muhammed(SAV) de Hz. Musa(AS) da Hz. İsa(AS) da bütün peygamberler gibi ‘Hak’ anlayışının galip gelmesi adına mücadele ettiler ve kendi dönemlerinde Hakk’a dayalı bir medeniyet inşa ettiler.
Şimdi içinde bulunduğumuz dünyanın zihniyet anatomisine baktığımızda modern batı medeniyetinin dünya üzerinde zahiri bir üstünlüğüne şahit oluyoruz. Bu medeniyetin temsilcilerinin yüzelli yıllık uygulamalarına baktığımızda ise az önce bahsettiğim ‘Hak’ merkezli dünya görüşünün uygulamalarından bir örneğini dahi göremiyoruz. Maddi kuvveti elinde bulundurdukları için dünya üzerinde canlı-cansız her ne varsa yönetimi ve geleceği hakkında karar alma yetkisini kendilerinde buluyorlar. İnsanlığı ifsat etmekten başka hiçbir şey yapmıyorlar. Öyleyse ‘HAK’ olmayan her zaman ‘BÂTIL’dır. Yani tarihte Firavun’un, Nemrut’un, Ebu Cehil’in, Bizans’ın zulmünün aynen devam ettiğini söylemek mümkündür. Bu zihniyetin kodlarında bu isimler vardır, zulüm vardır, kan ve gözyaşı vardır, sömürü ve açlık vardır. İnsanlığı köleleştirme ve tümünü esir hale getirme hedef ve idealini içerisinde barındıran ve iman edilen ‘Küresel Siyonizm ve Büyük İsrail’ hedefi vardır.
Aslında okullarımızda bu konuların müfredata girme zamanı çoktan gelmiştir. Bugünkü batı medeniyeti bir anda ortaya çıkmadı ve bu medeniyet batı toplumlarının da kendi tercihi değildi. Bir avuç ırkçı emperyalist önce batı toplumlarını sosyo-ekonomik yönden esir aldı, sermaye birikimi sağladı, ardından faizci düzeni kurdu, komünizmi ve kapitalizmi ortaya çıkardı, Merkez Bankacılığı sistemi gibi birçok sömürü çarkını tesis etti ve en son küresel paylaşıma gittiler. Geride tek bir amaçları kaldı, o da insanlığı iddialarından-ideallerinden uzaklaştırmak, canlıların genetiğiyle oynayıp zihinleri kontrol altına almak, tüm dinleri aynı potada eriterek yeni ve uyduruk bir anlayışı ortaya koymak ve neticede yeni ama tek tip bir din ve insan modeli ortaya koymak ve böylece insanlığı köleleri haline getirmektir.
İşte FETÖ aslında bu küresel hedefin yerli taşeronuydu. İslam dünyasının göz bebeği, payitahtın merkezi bir şekilde diz çöktürülmeliydi. 15 Temmuz operasyonu o ana hedefin yerli ayağıydı. Ama nafile. Her şey den önce Allah(c.c.) razı olmadı, millet razı olmadı, kahraman asker ve polislerimiz de razı olmayınca tezgah dağılmış oldu. Ama durmayacaklar. Çünkü rejisör şu an itibarıyla gücünden pek bir şey kaybetmedi. Sadece figüranlar deşifre olup paketlendi. Ama muhakkak yedekte beklettikleri içimizdeki uşaklar vardır ve onlara yeni görevleri tebliğ edilmiştir. Bilmedikleri, bilseler de anlamak istemedikleri bir şey vardır. O da “tuzak kuranların en hayırlısı Cenab-ı Allah(c.c.)’tır.
15 Temmuz toplumumuzda neler değiştirdi?
İnsanın bir anlık yaptığı hataları yüzüne vurmamak, hoş görüyle yaklaşmak vs. bizim toplumumuzun özelliklerindendir. Ancak 15 Temmuzda gördük ki bu hata, milletin kutsal saydığı vatan, bayrak, bağımsızlık gibi kavramlara yönelik ihanet şeklinde yapıldığında ise Millet, liderinin de çağrısıyla anında reaksiyon vermiş bir saat içinde ülkenin bütün meydanları insan seline dönmüştür. O gece meydanlarda yaşananlar, Milletimizin bilinçaltında barındırdığı tarihsel şuurun patlamasıdır. İngiliz medyasının ‘Türkler anlamsız bir şekilde tankların üzerine yürüyor’ altyazısıyla verdiği görüntüler, aziz milletimizin hayata ve ölüme, maddeye ve manaya yüklediği anlamlardan yani imanından aldığı ilhamla tarihte yazmış olduğu eşsiz destanlardan sadece bir vesikadır. Bunu batıl zihniyetler idrak edemezler. 15 Temmuz bu mayayı bir kere daha ortaya çıkardı.
Bir diğer husus bölgemizde ve dünyada yaşanan gelişmelerin ülkemizde meydana gelen hadiselerle bağlantıları daha net bir şekilde görülmeye konuşulmaya başlanmış olması. Örneğin bir LGBT yürüyüşünün, sözde çevreci bir etkinliğin makro dengeler ve politikalar açısından iç ve dış mihraklar tarafından nasıl kullanılmaya çalışılacağı hemen anlaşılıyor ve bu tür manipülasyonlara kimse kulak asmıyor.
Şunu da ifade etmek zorundayız ki, Bundan sonra millet ve devlet olarak daha dikkatli davranmak durumundayız. İhanet bir hastalık gibidir. Vatanını bir kez satan fırsatını bulduğunda bir kez daha satmaya namzettir. Halkımızın idamın geri getirilmesini istemesinin temel nedeni de budur.
Olağanüstü Hal ile mücadelemiz hangi noktaya geldi?
Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın defaatle ifade ettiği gibi devlet olağanüstü hali kendisine ilan etmiştir. Böyle bir ihanetle karşılaşan ve adına devlet denilen bir organizasyonun başka bir şekilde hareket etmesi de düşünülemez. Üstelik batılı ülkelerdeki örneklerini ve gerekçelerini saymaya bile lüzum yok. Suçluyla suçsuzun ayırt edilmesi, soruşturmaların süratle devam edebilmesi, birtakım köklü kararların alınabilmesi için bu uygulamayı yerinde görüyor ve destekliyoruz.
Gizli yazışma sistemlerinin çözülmesi ve itirafçıların beyanları yapılan operasyonların hedefini bulmasını sağlayacaktır. Ancak kurunun yanında yaşın yanmaması için fetönün henüz deşifre olmamış unsurlarının hedef saptırma gayretlerine dikkat edilmeli, sorumluluk makamında bulunan kamu görevlileri her ihtimali kişi ve kurum ayrımı gözetmeden titizlikle değerlendirmelidir. Son olarak şunu söylemek istiyorum: Tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.