Ahmet Doğan İlbey
Nü-sever General Evren’in Akıbeti
12 Eylül Darbesi’nin cebrî ve askerî gücü sayesinde gayr-ı meşru cumhurbaşkanı olan general Evren’in, “Darbe yapmak anayasada suç değildir. Kurucu iradeleri yargılamak, ihtilâlcinin bir başka ihtilâlci tarafından yargılanmasıdır” diyerek akla ziyan savunma yapması, onun cemâziyelevvelini, yani “nü” severliğini aklıma düşürdü.
Emekli olup “Marmaris sâkini” olunca şenaat ve ahlâksızlık taşıyan “nü” ressamlığını âşikar etmiş, doksanı aşan yaşına rağmen “nü” resimler yaptığını dünya âleme duyurmuştu.
“Nü”: Fransızca’da çıplak vücut resmi demekmiş. Nü (çıplaklık) eski Yunan toplumunda tanrıların cinsî cazibesi ve fizikî güzelliğinden doğan estetik sanatı imiş. Çıplak kadın tablosu mânasına gelen bu ahlâksız kelime, Batılılaşmış entel çevrelerde yaygın olarak “çıplak kadın” mânasıyla da kullanılıyor. Sûret tasvirinin dahi yasak olduğu İslâm anlayışında böyle bir sanatın ahlâksızlık olduğunu söylemeye gerek var mı?
Bir general olarak müptelâ olduğu nü resim sanatının millet değerlerine göre ayıp ve ahlâksız bir sanat olduğunu kabul etmemesi normal. Çünkü generallik Avrupa ürünü olup dinî hiçbir değere dayanmayan lâ-dînî bir subaylıktır. Millet-i beyzânın bin yıldır devletlü arasında saydığı “şanlı paşa” lıkla zihnî ve fikrî, amelî ve ahlâkî bakımdan hiçbir benzerliği yok.
DARBECİLİKTEN DAHA AĞIR BİR SUÇ: NÜ RESİM YAPMAK
Bu bedbaht generalin darbecilikten, insan haklarını ihlâlden ve hukuka aykırı infazlardan dolayı müebbet hapis talebiyle yargılanması, Türkiye’nin her yerinde okullardan ve caddelerden adının silinmesi onun nü-severliğinin yanında çok hafif kalırdı.
12 Eylül darbesinin şefgenerali Evren nü-resimler yaparken “nü model sıkıntısı çektiğini” dile getirdiğinde yüzü hiç kızarmamıştı. Pir ü pak güzel bir ihtiyarın simasında görmeye alıştığımız edep ve hâya çizgileri onun çehresinde yoktu. Zorba, lâ-dînî ve darbeci olmasının yanında anadan üryan nü-tablolar yaparak ordunun şerefini lekeleyen bir generaldi o.
“Nü” resimlerini sergilediği salonda yaptığı konuşmasının ardından nü-şinas laikçi medyamız sevinçten dört köşe olmuş, onu överek göklere çıkarmış, nü resimlerinden sitayişle bahsetmişti.
EVREN: “NÜ TABLOLAR YAPABİLMEK İÇİN ÇIPLAK KADIN FOTOMODEL SIKINTISI ÇEKİYORUM”
Nü tablolarının alâka görmesinden memnun olduğunu söylemiş ve bir şikayetini dile getirip utanç verici ve necaset kokan şu sözleri sarf etmişti: “Nü tablolar yapabilmek için değişik pozisyonlarda saatlerce çıplak (anadan üryan) kalabilecek kadın fotomodel sıkıntısı çekiyorum.” (1 Ağustos 1997 târihli gazeteler)
Bu edep dışı sözleri söylerken yüzünde utanma alâmeti yoktu. Utanç veren beyanatı üzerine nü-modeller gazete ve televizyon yoluyla, “Bu isteğini gönüllü olarak ve zevkle yerine getirebileceklerini...” bildirmişlerdi. Ahlâksızlık numunesi yüz kızartıcı bir sahne kadını haber göndererek “Her önüne gelen çıplak modellerin değil, benim nü tablomu yapmalıydı. Vakit geçmiş değil. Netekim ben de paşamdan bir nü tablo istiyorum” demişti.
Şenî bir kadının hayâsız talebi, general Evren’in gayr-ı ahlâkî hüneriyle âhir ömründe iyice pespâyeleştiğini gösteriyordu. Kendisi gibi nü-sever bir kadın gazeteci, “Nü” lük üstüne yaptığı röportajında “Nü tabloları modelli mi modelsiz mi yapacağını” sorunca, “Modelsiz canım, nereden bulacağım ben modeli?” demişti. Fakat nü-sever gazeteci “Size modellik yapmak isteyen çok kişi çıktı” deyince susup kalmıştı.
Kanlı darbeciliğinden ötürü onu hiç sevmemiş olan millet, 5 Mart 2002 tarihli gazetelerde “Paşam, N’olursun Nü Resim Yap” başlığıyla verilen “Bazı büyük bayan sanatçılarımızın çıplak tablolarını yaparak ülke gündemini meşgul etmişti Sayın Paşa. Son çalışmalarında ‘Nü’ diye bilinen çıplak kadın tabloları yapma konusunda oldukça fazla mesai sarf ettiği de yine efkâr-ı umumiyenin mâlumatları dahilindedir…” şeklindeki haberi okuyunca onu ahlâken “düşük adam” ilân etmişti.
“ÇIPLAK KADIN RESMİ YAPIP SEYREDEN” GENERAL
30 Temmuz 2004’de bir televizyon kanalında ona sorulan suallerden biri, “Copların Gölgesinde” adlı kitapta geçen “80’in de çıplak kadın resmi yapıp eserini seyredenlerin bu ihtilâl tablolarını seyretmelerini ve vicdanlarıyla baş başa kalmalarını istedim...” cümlelerinin ne mânaya geldiğine dairdi. Verdiği cevap “nü” resim kadar âdiydi:
“Ben çıplak resim yaparım. O benim bileceğim bir şeydir. Başkalarının bunun üzerinde konuşma hakkı olduğunu zannetmiyorum. Nü resim yapmak herhalde yasak bir şey değildir.”
Ne kadar kerih ve utanç verici bir ifade bu. Müslüman milletin inancı ve kanlarıyla yoğrulan bir ülkenin Harp Okulları’ndan böyle bir general çıkabiliyorsa oturup düşünmek lâzım. 10 Mart 2005 târihli gazetelerde şöyle bir haber okuduğunuzda general Evren’in önce darbeciliğini mi, yüz kızartıcı ressamlığını mı yargılarsınız?:
“Ünlü Alman nü ressam Möckelmann, 7. Cumhurbaşkanı Evren’in yaptığı nü resimleri basından izlediğini, çok beğendiğini, o da nü resimler yaptığına göre bu tür resimler Türk toplumunda her evin duvarını süsleyebileceğini söyler.”
“Emekli olduktan sonra ressamlığa başlayan eski cumhurbaşkanı Evren, hayatını Buzlar kraliçesi Alman buz patenti Katarina’nın çıplak resmini tuvale aktararak sürdürüyor” haberini (12 Temmuz 1999 târihli gazeteler) okuyunca kusasım gelmişti.
NÜ RESİMLERİYLE NESİLLERE KÖTÜ ÖRNEK OLMAKLA DA YARGILANMALIYDI
Târihimizde faziletten ve hâyadan mahrum böyle bir general numunesi görülmemiştir. Öyle ki, Mardin’in bir köyünde resim yapma merakı olan evli bir çoban çıplak kadın resimleri yapmaya başlayınca ailesi ve akrabaları tarafından ayıplanarak şiddetli tepki görür. Tuhaf olan şu ki, çoban kendini “Televizyonda eski cumhurbaşkanı Evren’in çıplak kadın resimleri yaptığını dinledim ve ben de yapabilirim” diyerek savunur.
İşte böylesine bir şenaat içindeydi darbeci general Evren. Lâ-dînî Atatürkçü Cumhuriyet eğitimi ona nü-resim yapmasının “ileri ve çağdaş bir sanat olduğunu” öğretmişti? Âhir ömründe kanlı darbeciliğinden evvel, ahlâksız bir sanatla iştigal etmekten dolayı yargılanmalıydı.
Onun hakkındaki şikayet dilekçeleri arasında anayasaya göre suç olan yüz kızartıcı resim yapmak ve sergileyerek cemiyeti ifsad etmekten dolayı dilekçeler de olmalıydı. Sivil toplum kuruluşları, din ü millete aidiyet hisseden herkes onun yüz kızartıcı meşguliyetini dâva etmeliydiler. Mahkeme, nü resim yaparak millî kültüre, din ü millete zül getirdiğini ve nesillere kötü örnek olmak suçunu işlediğini karar altına alarak umumi efkâra duyurmalıydı.
Erzurum’da bir ramazan günü miting kürsüsünde su içince Erzurumlular meydanı terk ettiler diye cezalandırma yoluna gidecek kadar zayıf karakterli biriydi. Bu cibiliyetsiz huylarından sonra ona gayr-ı meşru cumhurbaşkanı demekten, darbecilikle yargılamaktan ne çıkar. Anadan üryan kadın resimleri yapmakla zaten millete nazarında yargılanmış.
EVREN’İN BİR BAŞKA SOSYAL (!) YÖNÜ: MASONSEVERLİK
Nü-sever general Evren’in bir başka sosyal (!) yönü daha vardı: Masonseverlik. 1 Ağustos 1997 tarihli Zaman Gazetesi’nde Taha Kıvanç’ın yazısı şöyle başlıyordu:
“İlk Uluslararası Mason Şenliği, Marmaris Locası’nın birinci yıldönümü vesilesiyle Türkiye’nin Riviyerası denilen Marmaris’te dünyanın ünlü Mason biraderleri ve eşlerinin bulunduğu bir toplantıyla gerçekleştirilmiş... Bir yabancı Mason dergisi, Evren’in 12 Eylül 1980’de Türkiye’de masonluğu yasak ettiğini, fakat sonra Masonların Türkiye’de gerçekleştirdiği Marmaris Şenliklerine katılarak konuşma yaptığını ve Marmaris Şenlikleri hâtırası olarak masonlarla birlikte poz verdiğini, ayrıca ‘Masonluk hakkında o zaman (1980’de) çok yanlış bilgilendirildiğime eminim, ama o benim hatam değildi neyse ki. Şimdi aranızda bulunmaktan gurur duyuyorum, sizi destekliyorum’ dediğini aktarıyordu.”
Gizil güçlere gülücük dağıttığına göre kanlı darbeciliğinin millet çocuklarından gayrısına kararlı bir tavrı yokmuş. “Anayasaya evet çıkarsa, ben bunu kabul edemem, tabancamdaki kurşunlardan biri, her şeyi bitirmeye yeter. Bendi kendi işimi kendim hallederim. Onlara beni yargılama zevki tattırmam” demişti. “Hoca çocuğu olduğunu ve Kur’an’a inandığını” söyleyen bir kişi kafasına kurşun sıkıp intihar eder mi? Kümeste yakalanacağı sırada kafasına sıktığı kurşunla intihar eden İttihatçı subay Kara Kemal’in trajik akıbeti mâlumdur.
“KAFAMA BİR KURŞUN SIKARIM” DİYEN EVREN, ATATÜRKÇÜ CUMHURİYETİN ÜRÜNÜDÜR
İntihar etmesinden korkan yakınları evindeki silahları toplamışlar. Ahbapları ve ailesiyle bir aradayken sık sık “Yüzde doksan iki oy verenler nasıl olup da bugün sesini çıkartmıyor” diye hayıflanırmış. 27 Mayıs Darbesi’nden bu yana tımarhaneye düşen, akıl sağlığını kaybeden nice darbeci generallerde görülmeyen trajik bir akıbet bu.
Bu sözleriyle, insan-ı kâmil bir çizgide dünya hayatını tamamlamaya niyetli olmadığını belli etmişti. “Ben bir darbe yaptım, vicdanım rahatsız; mahkemenin hakkımda vereceği kararı başımın üstüne koyup milletimden ve hukukunu çiğnediğim mazlum insanlardan af dileyerek ahirete öyle göçmek istiyorum” diyememişti. Aklından zoru olacak ki haklı olduğunu beyan ederek “Ömrüm müsaade ederse yargılamanın sonucunu ve aklandığımı görmek istiyorum” demişti.
“CUMA NAMAZI KILMASAM DA OLUR, BİZLER DEVLET ADAMIYIZ, NAMAZ İSE AVAMIN İŞİDİR”
Eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç’ın yazdığına göre, Evren’in eşinin cenaze namazı cuma gününe rastgelir. “Cuma namazı kılmasam da olur. Bizler devlet adamıyız, namaz ise avamın işidir, cumayı kılmak onların işi...” diyerek, dışarıda mahiyeti ile bekler.
Cumhuriyet inkılâplarıyla hızlanan pozitivist zihniyetin hâkim olduğu Atatürkçü askerî eğitimin mahsulü olan nü-sever general Evren’den bu neticenin hâsıl olacağı belliydi.
Fenâ bir akıbet bu. İçinde yaşadığı toplumun gözünde zavallılaşarak ve çürüyerek ölmektir bunun adı.
----------------------------------------
DOSTÂNE FİSKELER
Refikimiz bir gazetenin bildik bir yazarının yazdığı “Alperenliğin kavramsal çerçevesi” başlıklı yazısında kendisi nâmına üzüldüğümüz bir hayli problemli görüş ve tesbitler vardı. Târihten günümüze örnek alperen tiplerini saymış.
Hızını alamamış, lâdinî Cumhuriyetin “önderi” pozitivist M. Kemal’i ve aynı düşüncelere sahip Ziya Gökalp’i, üstüne üstlük bir de şamanist, pozitivist ve sosyal darvinist Nihal Atsız’ı İ’lâ’yı Kelimetullah’ı tebliğ için, İslâm ümmeti ve devletinin bekâsı için fütühata çıkan, cihad eden hem savaşçı, hem derviş hususiyetini haiz “Alperen” liğe dâhil etmiş. Hayret ki hayret! Alperen ki Yesevî ocağından çıkıp diyar-ı Rum’da Müslümanlaşması eksik olan Türkleri İslâmlaştırmak için gazaya çıkan derviştir ki, şeriatı hâkim kılmak isteyen denir.
M. Kemal, Gökalp ve Atsız bu vasıfları haiz midir ki alperen olsunlar? Osman Bey’le, Fatih’le, Akşemseddin’le, Hacı Bayram-ı Veli’yle… M. Kemal’i, Gökalp’i ve Atsız’ı aynı safta göstermek akıl kârı mıdır? Kafası karışık yazıdan bir pasajı alperenliği hakkıyla bilenlerin izanına sunuyorum:
“Alperen, bin yıllık terkibimizin bir kişilik adıdır. Bir kişilik ki, davranış kodlarından başlayarak hayatının bütün zaman ve mekân bileşkesinde sadakat, mesuliyet ve samimiyet numunesi olmayı şiar edinmiştir. Yunus ve Yavuz, iki alperen olarak bu üçlemenin yatay düzlemdeki iki sivri ucudur. Üçgenin göğe bakan sivri ucunda ise kişi kendini bulmalıdır. Oraya Fatih’i, Alpertunga’yı (Afrasyab), Abdulhamid’i, Osman beyi, Kılıçaslan’ı, Nasreddin Hoca’yı, Selahaddin Eyyubi’yi, Akşemseddin’i, Molla Gürani’yi, Şeyh Bedreddin’i, Hacı Bayram Veli’yi, Somuncu Baba’yı, Pir Sultan’ı, Hacı Bektaş’ı, Vani Mehmed Efendi’yi, Namık Kemal’i, Mehmet Akif’i, Ziya Gökalp’i, Yahya Kemal’i, Mustafa Kemal’i, Kazım Karabekir’i, Nurettin Topçu’yu, Necip Fazıl’ı, Seyyid Ahmet Arvasi’yi, Erol Güngör’ü, Arif Nihat Asya’yı, Atsız’ı ve daha sayısız, özellikle de isimsiz kahramanı oturtabilirsiniz “
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.