Mehmet Akif Mahallesi Adını Nereden Almıştır?


Kahramanmaraş’ın Dulkadiroğlu İlçesinde yer alan Mehmet Akif Mahallesi hakkında merak edilenler
Belediye Meclisi’nin 08.03.2000 tarih ve 2/11 nolu kararı ile mevcut sınırının korunmasına karar verildi.
Mevcut haliyle kuzeyinde Şeyh Adil Mahallesi, kuzeydoğusunda Yavuz Selim Mahallesi, batısında Bahçelievler Mahallesi bulunmaktadır. Mehmet Akif Camii, Yunus Emre Camii, Mehmet Akif İlköğretim Okulu ve İtfaiye binası mahallenin sınırları içerisinde yer alır.
Mahalleye ismi verilen Mehmet Akif Ersoy, milli şairimiz ve İstiklal Marşı’mızın yazarıdır. Ayrıca düşünülür, öğretmen, vaiz, hafız, Kur’an mütercimi, yüzücü, veteriner ve milletvekilidir de.
“vatan şairi” ve “milli şair” unvanları ile anılır. 1873 yılının Aralık ayında İstanbul’un Fatih semtinde dünyaya geldi. Annesi Buhara’dan Anadolu’ya geçmiş bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım; babası ise Kosova’nın İpek kenti doğumlu, Fatih Camii medrese hocalarından Mehmet Tahir Efendi’dir. Çocukluğunun büyük bölümü Fatih, Sarıgüzel’ deki evinde geçti.
İlk öğrenimine Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebi’nde başladı. 2 yıl sonra iptidaii (ilkokul) bölümüne geçti ve babasından Arapça öğrenmeye başladı. Ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi ’ nde başladı. Bir yandan da Fatih Camii’nde Farsça derslerini takip etti. Dil derslerine büyük ilgi duydu. Rüştiye’deki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızcada hep birinci oldu.
Rüştiyeyi bitirdikten sonra Mülkiye İdadisi’ne kaydoldu. 1888’de babasını kaybetmesi üzerine Mülkiye İdadisi’ni bıraktı. O yıllarda yeni açılan ve ilk sivil veteriner yüksekokulu olan Ziraat ve Baytar Mektebi’ne kaydoldu.
Okulu bitirdikten hemen sonra Ziraat Bakanlığı’nda memuriyete başladı. Memuriyet hayatını 1893-1913 yılları arasında sürdürdü. 1898 yılında Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Beyin kızı İsmet Hanım’la evlendi bu evlilikten Cemile, Feride, Suadi, İbrahim Naim, Emin, Tahir adlı çocukları dünyaya geldi.
Edebiyata olan ilgisini şiir yazarak ve edebiyat öğretmenliği yaparak sürdürdü. Resimli Gazetede ve Serveti Fünun dergisi’nde şiirleri ve yazıları yayımladı.
Meşrutiyet’in ilanından 10 gün sonra arkadaşı rasathane müdürü Fatin Hoca onu, on bir arkadaşı ile birlikte İttihat ve Teakki Cemiyeti’ne üye yapmak istedi. Ancak Mehmet Akif, üyeliğe girerken edilen yeminde yer alan “Cemiyetin bütün emirlerine, bilakayd ü şart (kayıtsız şartsız) itaat edeceğim” cümlesinde geçen “kayıtsız şartsız” ifadesine itaat edeceğim” cümlesinde geçen “kayıtsız şartsız” ifadesine karşı çıkmış “sadece iyi ve doğru olanlarına” şeklinde yemini değiştirmişti.
1913’te kurulan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin halkı edebiyat yoluyla aydınlatma amacı güden neşriyat şubesinde Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamid, Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin ile beraber çalıştı.
2 Şubat 1913 günü Bayezid Camisi kürsüsünde, 7 Şubat 1913 günü Fatih Camiisi kürsüsünde konuşarak halkı vatanı savunmaya çağırdı.
İngilizlerle birlikte Osmanlı’ya karşı savaşırken Almanlar’a esir düşmüş Müslümanların kamplarında incelemelerde bulundu ve farkında olmadan Osmanlı’ya karşı savaşan bu Müslüman esirleri aydınlatmaya çalıştı. Fransız ordusundaki Müslümanlara yönelik yazdığı Arapça beyannameler cephelere uçaklardan atıldı. Almanya’da iken yazdığı Berlin Hatıraları adlı şiirini dönünce Sebilürreşşad’da yayınladı.
İstanbul’a döndükten sonra 1916 başlarında Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Arabistan’a gönderildi. Görevi, bu topraklardaki Arapları Osmanlı’ya karşı kışkırtan İngiliz propagandası ile mücadele etmek için “karşı propaganda” yapmaktı.
Anadolu toprakları işgale uğramış; Türk halkı Kurtuluş Savaşı’nı başlatarak direnişe geçmişti. Bu harekete katılmak isteyen Akif, Balıkesir’e giderek 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii’nde çok heyecanlı bir hutbe verdi. Halkın beklenmedik ilgisi karşısında daha birçok yerde hutbe verdi. Konuşmalar yaptı ve İstanbul’a döndü. Bu arada Sebilüreşad idarehanesi, Milli Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçmiş olanlarla İstanbul’daki yakınlarının gizli haberleşme merkezi haline gelmişti. Akif, Kurtuluş Savaşı’nı desteklemesi nedeniyle 1920’de Darül-Hikmet il-İslamiye Cemiyeti’ndeki görevlerinden azledildi.
İstanbul’da rahat hareket etme olnağı kalmayan Mehmet Akif, görevinden azledilmeden az önce oğlu Emin’i yanına alarak Anadolu’ya geçti Sebil’ür-Reşad’ı Ankara’da çıkarması için Mustafa Kemal Paşa’dan davet gelmişti. TBMM’nin açılışının ertesi günü olan 24 Nisan 1920 günü Ankara’ya vardı. Milli mücadeleye şair, hatip, seyyah, gazeteci, siyasetçi olarak katıldı. Mustafa Kemal Paşa’nın teklifi ile Burdur milletvekili seçildi. Böylece 1920-23 yılları arasında vekil olarak 1. TBMM’de yer aldı. Meclis kayıtlarında adı “Burdur milletvekili ve İslam Şairi” olarak geçmektedir.
Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Bey kendisini ulusal marş yarışmasına katılmaya ikna etti. Konulan 500 liralık ödül nedeniyle başlangıçta katılmayı reddettiği bu yarışmaya, o güne kadar gönderilen şiirlerin hiçbiri yeterli bulunmamıştı ve en güzel şiiri Mehmet Akif’in yazacağı kanısı mecliste hakimdi. Mehmet Akif’in yarışmaya katılmaya kabul etmesi üzerine kimi şairler şiirlerini yarışmadan çektiler Şairin orduya ithaf ettiği İstiklal Marşı, 17 Şubat günü Sıratı Müstakim ve Hakimiyeti Milliye’ de yayımlandı. Hamdullah Suphi Bey tarafından Meclis’te okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17:45’te ulusal Marş olarak kabul edildi. Akif, ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar’ül Mesai Vakfı’na bağışladı.
İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Mehmet Akif, 1923 yılında Ankara’dan İstanbul’a döndü. Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine kışı geçirmek için Mısır’a gitti. Gitmeden önce Kuran’ı Türkçeye tercüme etmek için Diyanet İşleri ile anlaşma imzaladı. Kendisine teklif edilen bu görevi başlangıçta reddetmişti. Birkaç yıl yazıları İstanbul’da kışları Mısır’da geçirdi. 1926 kışından sonra Mısır’dan dönmedi. Kahine yakınlarındaki Hilvan’a yerleşti. Burada adeta inzivaya çekilerek Kur’an tercümesi üzerinde çalışmayı sürdürdü ancak 6-7 yıl üzerinde çalıştıktan sonra sonuçtan memnun kalmadı ve bu sorumluluktan kurtulmak istedi. Sonunda 1932’de mukaveleyi fesh etti. Diyanet İşleri Başkanlığı hem tercüme hem yorumlama işini Elmalılı Hamdi Efendi’ye verdi. Akif, kendi yazdıklarını dostu Yozgatlı İhsan’a teslim etti ve ölür de gelmezse yakmasını nasihat etti. Mehmet Akif, Mısır yıllarında Kur’an çevirisinin yanı sıra Türkçe dersleri vermekle de meşgul olmuştu.
Siroz hastalığına tutulunca hava değişikliği iyi gelir düşüncesiyle önce Lübnan’a, sonra Antakya’ya gitti fakat Mısır’a hasta olarak döndü. 17 Haziran 1936’da vatan hasreti ile İstanbul’a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda hayatını kaybetti. Edirnekapı Mezarlığı’na gömüldü. Cenazesine resmi bir katılım olmadı ancak büyük bir üniversiteli genç topluluk katıldı. Mezarı iki yıl sonra, üniversiteli gençler tarafından yaptırıldı; 1960’ta yol inşaatı nedeniyle kabri Edirnekapı Şehitliğine nakledildi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.